“Davacı zengin, davalı yoksulsa
Zenginden yana işler yasa
Davacı yoksul, davalı zenginse
Davalıda kalır yine nizalı arsa
Davacı da davalı da zenginse davada
Özür diler çekilir aradan kadı
Davacı da davalı da yoksulsa, bak,
Sade o zaman işte yerin bulur hak”
Bir Çin Şiiri Çev. Can Yücel*
Soma’da yaşanan iş kazası değildir. İşçilik maliyetlerini düşürerek, ucuz işçilik üzerinden rekabet üstünlüğü sağlamayı tercih eden ekonomik modelin koşullarını hazırladığı toplu cinayettir.
Soma’da işveren üretimde çalışan işçilerin sağlığını korumak için yerine getirmek zorunda olduğu yükümlüklerin hiçbirini yerine getirmemiştir. Üstelik yerine getirmediği yükümlüklerini sadece kağıt üzerinde yerine getirmiş gibi belge düzenlemiştir. Bir şeye karşı önlem almanın ön koşulu o şeyin risk oluşturup oluşturmadığının tespitini gerektirir. Risk oluşturuyorsa riskin olası etkilerinin, bu etkilerden kurtulmak için alınacak önlemlerin belirlenmesini gerektirir. Dolayısıyla önlem almanın ilk adımı, risk değerlendirmesi yapılmış olmasıdır. Bırakın önlem almayı işveren risk değerlendirmesi dahi yapmamıştır. Soma’da işveren tarafından önlem olarak adlandırılan şeylerin ise yüzeysel, etkili olmayan, göz boyamaya dönük uygulama ve ekipmanlar olduğu yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporları ile kanıtlanmıştır.
Soma’da, işveren ucuz kömür üretmek için gerekli altyapı ve teknik değişiklikleri yapmadan, alınması gereken önlemleri almadan üretim yapmıştır. Üstelik bu üretim sıradan bir üretim değildir. Bu üretim işçinin fiziki gücünü, işletmenin teknik kapasitesini sonuna kadar zorlayacak bir üretimdir.
İstinaf mahkemesi gerekçeli kararında bu durum üretim zorlaması olarak adlandırılmıştır. Mahkeme gerekçeli kararında Soma’da 301 işçinin iş cinayetine kurban gitmesinin nedeninin üretim zorlaması olduğunu tespit etmiştir.
Gerekçeye göre;
“Yeraltı kömür madenciliğinde gerekli hazırlık ve altyapı çalışmaları yapılmadan yeni pano ve galerilerin açılması, galeri kesitlerinin genişletilmesi, ilave makine ve donanımın alınması gibi temel yapısal hazırlıklar tamamlanmadan ve altyapı oluşturulmadan üretimin kısa sürede büyük oranda artırılması üretim zorlamasıdır.”
Gerekçeli kararda somut olarak “üretim termin programındaki yıllık 1.500.000 tonun 2-2.5 katı oranında üretim” yapıldığı, “Yüklenici şirketin 09/03/2017 tarihine kadar üretmek zorunda olduğu toplam kömür miktarı 14.177.226.40 ton iken kaza tarihi olan 13/05/2014 tarihine kadar üretilen toplam kömür miktarının ise 14.073.550.90 ton olduğu ve şartnamede öngörülen süreden yaklaşık 2 yıl 10 ay kadar önce sözleşmedeki kömür üretiminin neredeyse tamamlandığı görülmüştür.” tespitine yer verilmiştir.
Soma’da 301 işçinin iş cinayetine kurban gitmesinde etkili bir neden olduğu mahkeme kararı ile saptanan üretim zorlamasının sorumlusu, şirket üst düzey yönetimidir. Gerekçeye göre:
“S panoları için Soma Kömür işletmesi yetkilileri tarafından hazırlanan haziran 2011 tarihli Ek Revize Uygulama projesi ile projelendirilen 2. hava yolu projesi hayata geçirilmeden riskli olduğu öngörülen bu panoda üretime başlanması ve şartnamede bulunmamasına rağmen bu panoda kara tumba yöntemi ile üretim yapılması nedeniyle çalışma ortamının kaçışa uygunluğunu ortadan kaldıracak sayıda işçinin ayaklarda barındırılmasının da üretim zorlamasından kaynaklandığı anlaşılmış, şirket yönetim kurulu başkanının üretim miktarı ve türüne ilişkin bu tercihlerinin teknik elemanlar tarafından giderilmesi söz konusu olmayıp, bu konular şirketin işleyiş mekanizmasına yönelik önemli maddi sonuçları olan hususlardır ve kararların en üst yönetim yetkisine sahip kişiler tarafından alınması gerekmekte olup Mahkemenin bu yöndeki kusur tespiti ile illiyet bağı bulunduğu yönündeki kabulü Dairemizce de yerinde görülmüştür.”
Soma’da işveren maden ocağının havalandırma kapasitesinin yetersiz olduğunu bilmesine karşın bu konuda gerekli önlemleri almamıştır. Yönetim kurulu başkanı olan sanık Can Gürkan bu önlemlerin alınmasından sorumludur.
Maden ocağında işçilere dağıtılan ve olayda kullanılan ferdi kurtarma maskeleri uygun değildir. Gerekçeye göre “Oksijen tipli ferdi kurtarma maskesinin tercih edilmesi gerektiği” halde bu gerekliliğe uyulmamıştır. Olayda bu denli çok can kaybı yaşanmasının nedeni, yetersiz ve büyük çaplı yangınlarda koruyucu etkisi bulunmayan, “karbonmonoksit tipli” ferdi kurtarma maskelerinin kullanılmış olmasıdır.
Maden ocağında çalışan işçilere verilmesi gereken eğitimler verilmemiştir. Verilmeyen eğitimler kağıt üzerinde verilmiş gibi gösterilmiş, işçi özlük dosyalarına verilmeyen eğitimlerin verildiğini gösteren belgeler konulmuştur. Hiç eğitim almadan ya da birkaç saatlik eğitimle birçok işçi maden ocağında çalıştırılmıştır. Şirket tarafından tutulan “kurs takip çizelgesine” göre “olay tarihinde eğitimde gözüken çalışanlardan bazılarının, eğitimde değil yeraltında oldukları ve yaşamlarını yitirdikleri, işverenler veya vekilleri tarafından işçilere eğitim verilmesi hususunun önemsenmediği,” saptanmıştır.
Daha vahimi ise, işçilerin olay sırasında nasıl kullanacaklarını bilmedikleri için “burunlarını dahi kapatmadan maskeyi kullanmaya çalıştıkları, bazılarının gaz maskelerini hiç takamadıkları, isçilerin kriz anında nasıl davranmaları gerektiğini bilmedikleri, ocağın genelini kapsayacak bir olay karşısında nasıl davranmaları gerektiği hususunda herhangi bir tatbikat yapılmaması nedeniyle işçilerin tehlike anında güvenli bölgeleri ve çıkış̧ yolunu bulamadıkları” ve işverenin eğitim konusundaki bu umursamazlığı nedeniyle yaşamını yitiren işçi sayısının artmış olmasıdır.
Sonuç olarak İstinaf Mahkemesi gerekçeli kararına göre; Soma Eynez maden ocağında gerekli proje ve planlama ile yeterli alt yapı oluşturulmadan,
- Uygun nitelikte ekipmanlar ve ferdi kurtarma maskeleri temin edilmeden,
- Yeterli havalandırma ve nakliye sistemi kurulmadan,
- İşçilere gerekli eğitimler verilmeden,
- Gerekli risk değerlendirmeleri yapılmadan,
- Ocağın kişi, kurum ve kuruluşlarca gerekli ve yeterli denetimleri yapılmadan aşırı üretime geçilmesi ve olayın meydana gelmesinden sonrada soğukkanlı bir kriz yönetimi oluşturulup tahliyeler sağlanamadığından,
Soma’da 301 işçi yaşamını yitirmiştir.
Mahkeme 301 işçinin yaşamını yitirmesini, “ülkemizi derinden yaralayan ve acıya boğan bu vahim olay” olarak nitelendirmiştir.
Mahkeme’ye göre; “Yeraltı maden ocaklarında çalışma dünyanın en zor, en ağır, en tehlikeli ve en riskli“ işidir. Çalışanlar hak ettikleri sosyal ve ekonomik imkanlara sahip değildir. Ülkenin gereksinim duyduğu enerji gereksiniminin karşılanmasında “Tüm maden emekçisi işçi ve mühendislerimizin büyük bir özveri ve fedakarlık ile çalıştıkları ve bu çalışmalarının takdire şayan olduğu hususunda her hangi bir şüphe yoktur.”
İstinaf mahkemesi ve gerekçesinden yapmış olduğumuz bu özete katılmamak elde değildir. Ancak bu tespitleri yapan mahkeme hukuki nitelendirmeye geçtiğinde diyor ki:
“neticenin failce bilinmesi ve istenmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması ve kabullenilmesi durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesini istememesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği halde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş̧ olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır.”
Yani Soma’da eğer işveren 301 işçiyi öldürmek için yasal yükümlüklerinin hiçbirisini sonuçlarını bilerek ve bu sonuçların doğmasını isteyerek yerine getirmemişse, kasten adam öldürmekten ceza alacaktır.
Eğer işveren yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesinin doğacak olası sonuçlarını öngörmesine karşın aldırmamışsa, ölen ölür kalan sağlar bizimdir anlayışıyla davranmışsa olası kasttan bahsedilecektir.
Soma’ da işverenin, yasal yükümlüklerinin gereklerini yerine getirmemesi halinde işçilerin ölebileceğini bilmemesi mümkün değildir. Soma’da üretim zorlaması yapılması, maliyet kaygısıyla havalandırma projesinin askıya alınması, eğitim verilmediği halde eğitim verilmiş gibi gösterilmesi, aynı madende önceden onlarca kazanın yaşanması olgularının her birisi kendi başına işverenin olası sonuçları öngördüğü halde sonuca kayıtsız kaldığını kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamaktadır.
Nitekim kararın muhalefet şerhinde bu olgular tek tek sıralanarak, işverenin olası kast ile birden çok kişiye öldürmek suçundan cezalandırılması gerektiği vurgulanmıştır.
Üstelik mahkeme, alındığı ileri sürülen önlemlerin etkisiz, göstermelik olduğunu kabul etmesine karşın sözüm ona bu göstermelik önlemleri almış olmasından hareketle işverene verilebilecek en az cezayı vermiştir. Tüm bu açıklığa karşın, işverenin basit taksirden ceza verilerek tahliye edilmesini açıklamak için Soma’da yaşananların adını doğru koymak gerekir.
Soma’da yaşananlar iş kazası değildir. Soma’da yaşanan ucuz işçilik üzerinden rekabet üstünlüğü sağlamak için oluşturulmuş ekonomik modelin, bu modelin gözde istihdam biçimi olan taşeron uygulamasının toplu cinayetini olanaklı kılan insanlık dışı çalışma koşullarının bir kez daha ortaya dökülmesi, görünür olmasıdır. Soma’da işverenin alması gereken cezayı alması, o işvereni var eden sistemin mahkum olması anlamına gelir. Sistemin devamı, ucuz işçilik üzerinden rekabet etme politikasının sürebilmesi için işverenin alabileceği en az cezayı alması gerekirdi. Yani sistem yargılanmamalıydı, öylede olmuştur.
İşveren alabileceği en az cezayı aldı çünkü, Soma’da yaşananlar iş kazası değildir. Soma’da yaşananlar, sosyal hakların yaşama geçirilmesi için olumlu edim görevini yerine getirmeyen, işçi sağlığı iş güvenliği kurallarına uyulup uyulmadığının denetimini piyasaya açan, kendi üstlendiği dış denetimi gerektiği gibi yapacak müfettiş istihdam etmeyen, kendi çıkardığı yasanın kağıt üzerinde kalmasını teşvik eden, işyerinde işveren otoritesini sınırlandıran her türlü müdahaleyi, bu müdahaleyi yapmakla görevli olanları güvencesizleştirerek işlemez hale getiren ekonomik modelin azmettirici olduğu toplu cinayettir. İşveren ağır bir ceza alsa azmettirici ortaya çıkacak, bir adım sonra insanlar azmettiricinin de yargılanmasını isteyecekti. Bu nedenle işveren alabileceği en az cezayı aldı.
İşveren alabileceği en az cezayı aldı çünkü, Soma’da yaşanan iş kazası değildir. Soma’da yaşanan, en az maliyetle en fazla üretimi gerçekleştirmekle övünen, ucuz işçiliği sadece bir girdi, işçiyi maliyet unsuru olarak gören, cesareti, cüreti yaratıcısı ve azmettiricisi olan ekonomik modelden alan, adına işveren denilen tetikçinin parmak çektiği toplu cinayettir. Tetikçinin korunması bir sonraki cinayet ya da cinayetlere tetikçi bulmak için zorunludur.
İşveren alabileceği en az cezayı aldı çünkü, Soma’da yaşananlar iş kazası değildir. Soma’da yaşananlar işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerini alma, denetleme görevini “ne kadar çok para verirsen o kadar az denetlerim” anlayışını işletme gereği olarak benimseyen, bu anlayış üzerinden cazibe merkezi haline gelmeye çalışan, Ortak Sağlık Güvenlik Birimlerinin (OSGB) lojistik destek sağladığı, erketeliğini yaptığı toplu cinayettir. Erkete ortaya çıkmasın diye işveren en az cezayı almalıydı.
İşveren alabileceği en az cezayı aldı çünkü, Soma’da yaşananlar iş kazası değildir. Soma’da yaşananlar, işverene hayır deme lüksü bulunmayan vardiya amirlerinin, işçi sağlığı iş güvenliği uzmanlarının, işyeri hekimlerinin gerçek katilleri, azmettiricileri, erketeleri saklamak için işte cinayeti işleyenler diye günah keçisi olarak sunulduğu, planlı toplu cinayettir. İşveren ceza aldığında günah keçileri gereksiz hale gelecekti. Kamuoyunun önüne günah keçisi atılmadan toplu cinayetler sürdürülemeyeceğinden, günah keçilerinin ceza almaları gerekiyordu öyle oldu.
İşveren alabileceği en az cezayı aldı çünkü, Soma’da yaşananlar iş kazası değildir. Soma’da yaşananlar, sendikasızlaştırmaya, iş gücü piyasasının parçalanıp işçilerin güvencesizlik üzerinden terbiye edilmesine sesini çıkartmayan, işçiyi koruyacak kadar güvence, istihdamı engellemeyecek kadar esneklik gibi cilalı sözlerle kuralsızlığı savunan, esneklikle güvencenin yok edilmesine çağdaşlık sıfatını yakıştıran bilim adamı, iş hukukçusu, sendikacı, gazeteci, politikacı korosunun katillerin savunmasını üstlenmiş olduğu toplu cinayettir. Onların makul, işverenin ceza alması gerektiğini savunanların marjinal olarak kabul edilmesi için işveren alabileceği en az cezayı almalıydı.
İşveren alabileceği en az cezayı aldı çünkü, Soma’da yaşananlar iş kazası değildir. Soma’da yaşananlar kendisini yasal sınırlar içerisine hapseden, küçüldükçe büzülüp korkusunu büyüten, vukuatsız kabadayılığın ötesine geçemeyen makbul sendikaların seyirci kaldığı, cinayeti görmemek için gözlerini kapattığı, insanın için kanatan toplu cinayettir. Bu vukuatsız kabadayı sendikaların ne yapalım işte yasalar böyle, bizim elimizden bir şey gelmiyor diye kendilerini aklayabilmeleri için işveren alabileceği en az cezayı almalıydı.
Hukukun belli ölçülerde de olsa özerk bir alana sahip olduğu, her zaman birebir egemen sınıfların çıkarlarına göre şekillenmediği Marksist öğreti tarafından da kabul edilmiştir. Engels şöyle der: “Modern devlette hukuk sadece, genel ekonomik duruma uyup onun ifadesi olmakla kalamaz fakat aynı zamanda kendi içinde tutarlı bir ifade olmak ve kendi iç çelişkileri nedeniyle göze batar derecede tutarsız olmamak zorundadır. Bunu gerçekleştirmek için, iktisadi koşulların yansıtılması git gide bozulur. O kadar ki, mevzuu hukukun bir sınıfın egemenliğini, saf, kesin ve tüm ağırlığıyla ifade etmesine (-ki bizzat bu durum “adalet kavramına” aykırıdır) nadiren rastlanır.” **
Soma yargılaması göstermiştir ki Engels’in “bir yasanın, bir sınıf üstünlüğünün kesin, arı, içten dışa vurumu ender görülür saptamasında belirttiği “ender durum”, Soma sonrası süreçte kendisini tüm çıplaklığıyla görünür kılmıştır.
* http://www.canyucel.org/bir-cin-siiri.html Erişim T. 16.07.2013
** Engels, F. (1997) Marx-EngelsSeçme Yapıtlar, “Engels’ten Berlin’deki Conrad Schmidt’e”, Ankara, Sol Y., cilt 3, ss. 594-600
21 Nisan 2019, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi