Sendikalaşmanın zor, meşakkatli, bedeli ağır ve sonuçta hayal kırıklığı yaşama olasılığının yüksek olduğunu bilen işçiler bu durumu örneği az da olsa zaman zaman çıkar sağlamak için kullanma yoluna gitmişlerdir. Bu olguya ilk kez tanık olmadım. Sadece üzerinde yeterince düşünmemiştim.
İşyerinden ayrılmayı kafasına koyan, ancak ayrıldığında kıdem ihbar tazminatından da yoksun kalacağını bilen, çareyi işverenin en korktuğu sendikaya üye olup, üye olduğunu bir biçimde işverene duyurarak işverenin sendika korkusundan yararlanan işçilere rastladım.
Sendikanın “s”sine tahammül edemeyen işveren, işçinin kendini işten attırmak için üye olduğunu bilse de sendikalaşma riskini göze alamaz. Sendikaya sırf kendisini işten attırmak için üye olup, tazminat almaya çalışan bu tür işçiler genelleme yapılmayacak kadar az sayıdadır. Ancak sendikalaşmaya olumsuz etkileri bu sayıdan onlarca kat fazladır. İşverenler, binde bir olan bu örneği alır, sanki sendikalı olan her işçi kendisini işten attırmak için sendika üyesi oluyormuş gibi sendikasızlaştırmanın tartışıldığı her yerde bayıla bayıla örnek olarak verirler. Böylece işverenlerin sendikaya olan düşmanca tavrı yerine, sendikalaşmayı istismar eden işçi tavrı gündeme gelir. Kimse madem işçiler kendilerini attırmak için üye oluyor, sen de atma işveren kardeşim demez.
İşçilerin işvereni korkutmak için topluca kullandıkları yöntemler de vardır. Yılbaşı gelip zam zamanı geldiğinde işverenden zam alamama korkusu yaşayan işçiler, işverenin kabul edemeyeceği bir sendikada örgütleniyormuş gibi yaparlar. İşveren oltaya gelip, işçilere umduklarına yakın bir zam verirse, sendikalaşma bir anda ortadan kalkar. İşyerinde örgütleneceğini sanan sendika ne kadar ararsa arasın bu işçilere bir daha ulaşamaz.
Zam dönemi başlayan sendikalaşmayı işveren ciddiye almazsa, işçiler süreci devam ettirirler. Sendika yetki aldığında, işveren öncü işçileri işten atıp kalanlarla masaya oturur. Bir bakarsınız ki yüzde x zam alan işçiler bir anda örgütlendikleri sendikadan istifa etmiş, işverenin kurdurduğu, yetkisi dahi olmayan sendikaya üye olmuşlar. Üstelik bu sendikayla hukuken geçersiz olsa da toplu iş sözleşmesi imzalanmış, işçiler zam almış olurlar.
Bir başka örnek, işverenin yetkili sendikayla görüşmeyip, işçilerle görüşmesidir. İstifa edin sendikadan, tek tek sendikanın istediği kadar zam veren sözleşme imzalayalım der. İşçilerin öncü kesimi hayır der, işveren onları işten atar, işçiler istifa edip tek tek zamlarını kararlaştırdıkları bireysel sözleşmeleri imzalarlar.
Bu vermiş olduğum örneklerin hiçbiri kurgusal örnek değildir. Hepsi belgeli, kanıtlanmış durumdadır. Bir yıl, tam bir yıl sendika, bir işyerinin bulunduğu kasabada ev tutup uzmanlarını tek tek işçilerin evlerine göndererek kahvede, düğünde, cenazede işçilerle birlikte örgütlenme çalışması yürütmüş, başarılı da olmuştu. İşveren yüzde 30 zam, dört ikramiye ile bu sendikalı işçilerin tamamını, kendi kurdurduğu yetkisiz sendikaya geçirdi. Direnen 30 işçi işten atıldı. Davalarını kazandılar ama hiçbiri işe başlatılmadı. İmzalanan toplu iş sözleşmesinin hukuka aykırı olduğu kanıtlansa da o sözleşme uygulanmaya devam etti. Üstelik bakanlık, “Geçersiz de olsa imzalanmış bir toplusözleşme var, bu sözleşme iptal edilene kadar gerçekten yetkili olan sendikaya yetki vermem” dedi. Dava bir yıl sürdü. Bir yıl sonra bakanlık başvuru tarihini esas alarak asıl sendikaya yetki verdiğinde yetkili ama üyesiz bir sendika ortaya çıkmıştı.
İşçiler, sendika özgürlüğü var sanarak istedikleri sendikada örgütlendiklerinde, işverenin bir başka sendikayla anlaşarak anında işçileri bu sendikaya üye yapması çok eskiden beri kullanılan bir yöntemdir.
Öyle sendikalar vardır ki, örgütlenmek için hiçbir şey yapmalarına gerek yoktur. Ne zaman işçiler işverenin istemediği bir sendikada örgütlenmeye kalkar, işveren anında bu sendikaları çağırıp bir günde işçileri işverenin istediği sendikaya üye yapar.
İşyerine giriş çıkışların cezaevine girmekten çok zor olduğu, her kapıda ayrı bir güvenlik kartı okutulan bir işyerinde işveren işyerine noter getirip, aynı gün sendikadan istifa alıp kendi istediği sendikaya üye yaptırdığında, mahkemede pişkin pişkin, benim hiçbir şeyden haberim yok, işçiler noter getirip istifa ederek bir başka sendikaya üye olmuşlar diyebilmiştir.
İşçi ile işveren, işçi ile sendika ve işveren ile sendika arasındaki yukarıda sayılan ilişki türü hukuka aykırıdır.
Bu ilişki hukuka aykırı olduğu gibi, aynı zamanda sakat, etik dışı sosyal ilişkidir. Hastalıklıdır. Bu nedenle ben bu hastalıklı ilişkinin tarafı olanları, tıptan ödünç aldığım bir deyimle tanımlamak istedim: “Pasif agresif kişilik bozukluğu.”
Pasif agresif kişilik bozukluğu gösteren kişi, severken sevmiyormuş-sevmiyorken seviyormuş gibi yapar. Doğrudan hayır demez-hayır demek istediğini yapıyor gibi gözükürken yapmaz. Psikiyatr Prof. Dr. Nevzat Tarhan’ın tanımıyla söylemek gerekirse; “Kendilerini kırgın, ihanete uğramış, yanlış anlaşılmış ve suçlu hissettikleri zaman çeşitli kisveler altında saldırılar yaparlar. Yardımseverlik, iyilikseverlik kisvesi altında hedef seçtiği kişiyi öfkelendirir, çıldırtabilirler. Gülerken ısıran kişilerdir bunlar.”*
Gerçekten sendika üyesi olmak istemediği halde sendika üyesi olarak kendisini işten attıran işçi, zam almak için işvereni sendikal örgütlenmeyle tehdit eden işçiler ve bu tehdidi bertaraf etmek için sırf sendika gelmesin diye işçiye zam veren işveren, işverenin verdiği zam karşılığı bir günde sendikasını terk eden işçiler, işverenin icazetiyle rakip sendika yerine işyerinde örgütlenmeyi seçen, bunu içine sindiren sendika, bence pasif agresif ilişki olarak tanımlanabilecek sağlıksız sosyal ilişkiler içerisinde yer alan aktörlerdir.
Yaşam, sağlıksız ilişkiler üzerinden yürümez. İşçileri, sendikaları ve işvereni bu sağlıksız ilişkiler içerisinde kendilerini ifade etmeye iten, ülkemizdeki yasaklı sendikal sistemdir. Bu sistemin kurucuları da pasif agresif kişilik bozukluğu yaratmayı bile bile seçen, bu bozukluk üzerinden bozuk düzenlerini sürdürmeyi marifet sayan dünden bugüne gelmiş geçmiş tüm siyasal iktidarlardır.
Kazanan, kişilik bozukluğu değil; sendikaları, işçileri, sendikal rekabeti, toplu pazarlığı; sağlıklı, varlık amaçlarına uygun var etmekte kararlı davranıp, direnişle güzelleşen sağlıklı işçi mücadelesi olacaktır.
27 Şubat 2019, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi