Toplu iş sözleşmesi taslak çalışmasındayız. Toplu iş sözleşmesi taslağı hazırladığımız işyeri 30 yıldır toplu iş sözleşmesi imzalanan bir işyeri. Kapsam maddesi tartışılıyor. Kapsam dışı bırakılan işçilerin unvanlarını tartışırken, işyeri sendika temsilcisi hayretler içerisinde soruyor:
“Beyaz yaka çalışanlar sendika üyesi olabilir mi ki?”
Sorunun karşısında şaşırıyorum.
İşyeri veya işletmenin tamamını sevk ve idareyle yetkili işveren vekillerinin dışında işyerinde çalışan herkes sendikaya üye olabilir, toplu iş sözleşmesinden de yararlanabilir diyorum.
Temsilci ısrarlı, “Olur mu hocam!” diyor, “Daha bir gün öncesine kadar bizimle çalışan arkadaşlarımız vardiya amiri olur olmaz, sendikadan istifa edip, kendilerini işveren gibi görmeye başlıyorlar” diyor. “Hatta gece vardiyasında vardiya amiri olan bir arkadaşımız bize açık açık ‘Ben gece vardiyasında vardiya amiriyim, sorumluluk bana ait herkesten ben sorumluyum fabrikanın sahibiyim benim kurallarıma uyacaksınız’ dedi” diye devam ediyor.
İşyeri sendika temsilcisinin sorduğu bu sorunun üzerinde üç saat geçmiş. Ücretleri ödenmediği için iş sözleşmesini haklı nedenle sona erdirmiş, ancak kıdem tazminatı ve ücretleri ödenmemiş bir işçiyle görüşüyorum.
“Sendikaya üye misin?” diye sorduğumda, “Ben beyaz yakayım diye” yanıtlıyor.
“Ben ne iş yapıyorsun demiyorum, sendikaya üye misin?” diye soruyorum dediğimde ise, “Beyaz yakayım dedim ya sendikaya üye olamam ki” diyor.
Defalarca anlattığınız, defalarca yazdığınız bir konunun hiç beklemediğiniz bir anda hiç beklemediğiniz kişilerin dilinden yeniden karşınıza çıkınca işverenlerin çalışma yaşamındaki hakimiyeti karşısında şapka çıkartmak zorunda hissediyorsunuz.
Gerçekten de işverenlerin bu başarısı karşısında şapka çıkartmak gerek:
Kapsam dışı maddesine basit sıradan bir maddeymiş gibi yaklaştılar.
Muhasebe müdürüm, müdürlerim benim adıma yönetim hakkını kullanıyor, kapsam dışı olmalılar diye başladılar, iş vardiya amirlerine kadar geldi. Vardiya amirlerine kadar gelmekle kalmadı, sendikalar yasası unutuldu. Beyaz yaka diye kendilerinin isimlendirip, diğer çalışanlardan ayırdıkları bir grup çalışanın sendika üyesi olmayacağı konusunda bir inanç yarattılar.
Üstelik, beyaz yaka dedikleri çalışanın, sendika üyesi olamayacağına işyeri sendika temsilcilerini de, beyaz yaka çalışanları da inandırdılar.
Kendisini beyaz yaka olarak tanımlayanlara, işyeri sendika temsilcilerine yasal düzenlemeyi anlattığınızda, nezaketen inanmıyoruz demiyorlar ancak inanmamaya devam ediyorlar.
Kapsam maddesiyle bir grup çalışanın elinden sendika hakkının, toplu iş sözleşmesinden yararlanma hakkının alındığını, toplu iş sözleşmelerindeki kapsam maddesinin anayasaya ve toplusözleşme özerkliğine aykırı olduğunu, kapsam dışı tanımının içine kimi yazarsanız yazın, eğer işyeri veya işletmenin tamamını yönetme yetkisine sahip işveren vekili değilse sendikaya üye olabileceğini, toplu iş sözleşmesinden de yararlanabileceğini anlattığımda da inandırıcı olmadığımı hissediyorum.
İşin en acı tarafı ise, kapsam dışı olup, işyeri temsilcisinin deyimi ile işveren cenahına geçenlerin bu geçişi bir statü yükselmesi olarak görmesi.
Acı, çünkü otuz yıl sendikanın örgütlü olduğu bir işyerinde, sendikanın, en azından işveren kadar işyerinde haklı ve meşru bir güç olduğu inancını yaratamadığını, otuz yıldır sendikanın örgütlü olduğu bir işyerinde işçilerin gözünde sendikanın işverenle eşit güce sahip sosyal bir taraf olmayı başaramamış olduğunu gösteriyor.
Otuz yıldır sendika üyesi olmaktansa beyaz yaka olarak çalışmak işçilerce daha güvenceli bir statü olarak kabul edilmeye devam etmiş.
Bu durum işverenin başarısı mı, sendikanın başarısızlığı mı, yoksa 12 Eylül 1980’den sonra yeniden yapılandırılan sendikal yapının açık somut dışa vurumu mu, yoksa hepsi mi?
Bence hepsi ve aslında çok net bir özet. Sendika olsun ama şeklen olsun. Grev hakkı olsun ama etkisiz olsun. Toplu iş sözleşmesi olsun ama işveren işyerini bildiği ve istediği gibi yönetsin. İnsana saçma bir tekerleme gibi gelen bu cümleler Türk sendikacılığının geldiği noktanın özeti.
Bu özet, gerçek anlamda işverenden ve siyasi iktidardan bağımsız, iç işleyişinde demokratik ilkelerden sapmayan, işçinin gücünü arkasına alarak var olan, meşru, haklı istemleriyle toplumda saygınlık kazanmış, yaşam biçimiyle işçiden uzaklaşmamış, sendikacılığın yok edildiğini ya da yok olmanın eşiğine getirildiğini gösteriyor.
Gerçek sendikacılık yapmaya çalışan bir avuç insan ise yasakların içerisinde nefes almaya çalışıyor. Onların aldığı her nefes gerçek sendikacılığın var edilmesi umudu demek. Unutmayalım ve bir nefes diye de küçümsemeyelim, bazen bir nefesten bir fırtına doğarmış.
Tekrarlayalım, beyaz yaka mavi yaka diye bir ayrım hukuken yoktur. İşyeri ve işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekillerinin dışında herkes sendikaya üye olabilir, toplu iş sözleşmesinden yararlanabilir. Toplusözleşmelerindeki kapsam maddeleri anayasaya ve toplusözleşme özerkliğine aykırıdır.
23 Ocak 2019, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi