Dayanışmak, dertleşmek, destek olmak için güvencede olmamız şart mı? Aslında ben de senin gibi düşünüyorum ama koşullar belli, ne yapabilirim ki sorusunu akla getirmekten utanmamız gereken zamanlara gelmedik mi?
Mücadele ettiklerimize bu kadar benzeyerek geleceği nasıl inşa edeceğiz?
Mücadele ettiklerimize bu kadar benzerken insanları daha güzel bir dünya kurma amacımıza nasıl ikna edeceğiz?
Aliya İzzetbegoviç, Bosna savaşının en zor anlarında halkı tüm dünyanın gözü önünde soykırıma uğrarken demiş ki:
“Ve her şey bittiğinde, hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.”
“Biz de zalimlerden olursak, zulme karşı savaşmamızın bir anlamı kalmaz.”
“Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir.”
Haksızlığa uğrayanın da haksızlık yapanın da kendine imtiyaz istediği, dünyayı sadece kendi penceresinden gördüğü, kendi dünyasının dışındaki dünyalara sağır olduğu günler yaşıyoruz. Hukuksuzluk, hukuksuzluğu yapanların pişkinliği, hoyratlık her yerde. Bu nedenle soruları hayatın hangi alanından başlatırsak başlatalım öncelik yine de yanlış olacak. Bu yanlış önceliği işçiden yana kullanmak istedim.
Çünkü işçi hak arayamaz hale gelirse kimse hak arayamaz olur. İşçinin hak aradığı yeri adil kılmazsak bu utanç hepimizin olur.
Sendikaların, işyerlerinde işverenlerin çalışanlara keyfi davranmalarını engellemeye çalışırken, kendini işveren yerine koyarak çalışanlarına işverenlerden beter davranmaları zorunlu mudur?
Sendikaların, üyeleri için mücadele ederken sık sık demokrasiye vurgu yapmalarına karşın, sendika içi yaşamı olabilecek en antidemokratik bir şekilde düzenlemeleri şart mıdır?
Sendikalar, çoğulculuğa, düşünce özgürlüğüne vurgu yaparken, sendika içi muhalefeti susturulması gereken bir düşman grup olarak görmeleri kaçınılmaz mıdır?
İşyerlerinde üretimin sürmesi için teknik talimat verme yetkisine sahip olan işveren vekillerinin, işçilerden bu teknik hiyerarşiyi sosyal yaşama yansıtmalarına karşı çıkan sendikaların, sendika genel başkanları, yöneticileri, eleştirilmez, sorgulanmaz genel başkan kültleri yaratmaları zorunlu mudur?
Sendika dergilerinde, işçileri bilinçlendirecek yazılar yerine, sendika yöneticilerinin attıkları her adımın haberleştirilerek yöneticilerin cilalanması, değişmeyen yayın politikası olmak zorunda mıdır?
Sendika uzmanlarının “Siz nasıl uygun görürseniz başkanım” demeleri, başkanın uygun gördüğü fikirleri düzgün ifade etmekle sınırlı uzmanlık geliştirmeleri kader midir?
Sömürüsüz bir dünya için mücadele ettiklerini söyleyerek yola çıkanların, tıpkı kendileri gibi aynı amaçla yola çıktığını ilan edenlere dar grup çıkarlarını esas alarak saldırmaları, düşmanlaştırmaları, söylediklerini çarpıtmaları ideolojik mücadelenin olmazsa olmazları arasında mıdır?
Tek adamlıktan yakınan, demokrasi standardının gerilediğini vurgulayan siyasi partilerin, tüzüklerinin lider suntasını kalıcılaştıracak şekilde düzenlenmesi, parti içi yaşamın delege ağalığı üzerinden şekillenmesi siyasetin değişmez kuralı mıdır?
Kutuplaştırıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı bir dil kullanan iktidar temsilcilerine karşı çıkarken aynı dili kullanmak, alternatif bir iletişim dili geliştirmeye çalışmamak, iktidar bağırıyorsa ben daha çok bağırırım diye özetlenebilecek bir üslupla mücadele etmek muhalefet olmanın tek geçerli yolu mudur?
Her şey gibi muhalefet etmenin de bir etiği olması gerekmiyor mu?
Bu etiğin olmazsa olmazı yok mu?
Yaşamın her alanında, dostlukta, düşmanlıkta, sevmekte, sevilmekte, derdini anlatmakta, kendini ifade etmekte mücadele ettiğine benzememek, onun dilini, değerlerini günlük hayatına sokmamak, muhalefet etiğinin genel çerçevesi olamaz mı?
Muhalefet olmak, kendi özgün değerlerini var etmeyi, “o güzel günden önce” de başarabilmeyi gerektirmiyor mu?
Kibir ve egoyu yenmek için mutlaka devrim yapılması mı gerekiyor?
Karşımızdakini dinlemeyi becerememişken, yarın iktidar olduğumuzda halka hesap vereceğimize kimi nasıl inandıracağız?
İktidarın haksızlık yapması, bu haksızlığı dile getirerek iktidara muhalif olmak, haklı ve inandırıcı olmaya tek başına yetecek mi?
Yeni yılda yaşamın hiçbir alanında, mücadele etmeye çalıştığımız, yaşamı insanlara zindan edenlerle benzememeyi başarmayı dilerim. Bilmem ki çok şey mi diledim?
2 Ocak 2019, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi