Dil sadece iletişim aracı değildir. Dil aynı zamanda hakimiyet kurmanın, bu hakimiyeti meşrulaştırarak sürdürmenin de en önemli araçlarından birisidir. Çok sıradan, çok basit gibi görünen bir sıfat bazen öyle derin ilişkileri saklamanın bir aracına dönüşür ki, bu kavramın arkasına saklanan yalın gerçeği ne kadar anlatmaya çalışırsanız çalışın anlatamazsınız. Kurumsal işyeri kavramı da perdeleme işlevi gören önemli bir kavramdır.
Kurumsal işyeri kavramının ardına gizlenen gerçekleri sıralayalım:
1. Her fırsatta her yerde özellikle de mahkemelerde ‘Bizim işyerimiz kurumsal işyeridir’ vurgusunu yapacaksın.
2. Bizim işyerimiz kurumsal işyeridir cümlesini mutlaka bizim işyerimizde yasaya aykırı bir çalışma olmaz cümlesi takip edecek.
3. Şirket içi yönetmelikler çıkartacaksın. Bu yönetmeliklerde mutlaka etik kurallar, marka değerini korumaya dönük ilkeler yer alacak tüm çalışanlara imza karşılığı teslim edeceksin.
4. Her kurumsal işyerinin mutlaka kurumsal olmayan, yasa, kural takmayan tedarikçi firmaları olacak. Tedarikçi firmaya tedarikçi firma demeyeceksin. Outsource diyeceksin.
5. Tedarikçi firmalardan iş isterken, bu firmalardaki çalışan sayısı, bu firmalarda çalışanların da insan olduğu, iş yasasının bu firmaları da kapsadığını asla dikkate almayacaksın.
6. Tedarikçi firmalar arasında kıran kırana bir rekabet yaratacaksın. En ucuz en çabuk en kaliteli üretenle çalışacaksın.7. En çabuk, en ucuz, en kaliteli üreten tedarikçi firmanın, en çabuk, en ucuz, en kaliteli ürettiği sürece işçilerini yasal çalışma saatleri içerisinde çalıştırıp çalıştırmadığıyla, fazla çalışma konusunda yasal sınırlara uyup uymadığıyla asla ilgilenmeyecek, hatta yasa dışı çalışmaya fiilen zorlayacaksın.
8. Çalışanları olabildiğince ayırıp, farklı statüler yaratacaksın. Beyaz yaka, mavi yaka ayrımı yetmeyecek. Beyaz yaka içerisinde Türkçesi anlaşılmayan afili sıfatlar yaratacaksın. “CEO”, “vizör” “Süpervizör”, vb. Mavi yaka dediğin işçiler arasında da asıl işveren, taşeron, tedarikçi firma işçisi, kısmi süreli çalışan, yevmiyeli çalışan vb. üzerinden bölüp parçalayacaksın.
9. İşyerinde görünürde demokratik, gerçekte ise otoriter bir düzen kuracaksın. Bu düzen tam Orta Çağ feodalitesi gibi işleyecek. Bir üst mevkide olanla altta olan arasında karşılıklı koruyan korunan ilişkisi olacak. “Adamımın adamı adamım değildir” diyeceksin.
10. İşyerinde bir kral, kralın altında grandük, arşidük, dük, marki, kont, vikont, baron, şövalye, en altta ise hiçbir unvanı olmayan işçiler yer alacak.
11. Üst mevkide yer alan bir altındakini kendi yerini tehdit etmediği sürece koruyacak. Alt mevkide yer alan üst mevkide yer alanın bu koruması karşılığında üste koşulsuz sadakat gösterecek.
12. Başarılar hep üst mevkide yer alanlara mal edilirken hatalardan her zaman koruyan korunan ilişkisi içerisinde yer alamayan garibanlar sorumlu tutulacak.
13. Şövalyeden başlayarak tüm ara kademelere bir gün yeterince çalışır, yeterince sadık olur, hata yapmazlarsa imparatorun onları da bir gün kral yapabileceği vaadine inandıracaksın.
14. Her ara kademe yaptığı işi öylesine önemseyecek ki, her gün işe gelirken “Ben olmasam bu işyerinde hiçbir iş yürümez” diye kendisine gaz verecek.
15. Her ara kademenin etrafında kendi ekibi yer alacak. Ekip içinde şeften yetenekli olanlar, şef bir üst kademeye çıkmadan şef olabilme potansiyeli gösterenler hemen kumpas içerisine alınıp ayakları kaydırılacak.
16. Şef olmak isteyen herkes şef olabilmenin tek yolunun kendi şefini bir üst mevkiye taşımaktan geçtiğine, şeflerinin yeteneksizliklerini ortaya koyarak onun yerine geçmenin olanaksız olduğuna katı işleyiş sayesinde inanmış olacak.
17. İşyeri, işveren kavramlarını kullanmak beyaz yaka çalışanlara fiilen yasaklanacak. Tüm beyaz yaka çalışanlar işyeri demek gerektiğinde “bizim fabrika”, işveren demek gerektiğinde “biz” öznesini kullanacak.
18. Kurumsal işyerinde işçiler bel fıtığı, boyun fıtığı gibi omurga hastalıklarına yakalandığında, meslek hastalığı olma olasılığı belirdiğinde, hemen işyerleri değiştirilecek. Bu işçiler yeni gönderildikleri yerde kısa bir süre çalıştırıldıktan sonra performans gerekçesiyle işten çıkartılacaklar.
19. Kurumsal işyerinde sendika olacak. Ancak bu sendika kesinlikle işverenin istediği sendika olacak.
20. Kurumsal işyerinde sendika seçme özgürlüğünü kullanmak isteyen işçiler anında kapının önüne konulacak.
21. Kurumsal işyerinde işçilere hangi sendikaya üyesin diye sorulduğunda işçi hiç tereddüt etmeden tabii ki işyerimizin sendikasına diyecek.
Çok basit, sıradan bir kavram gibi görülen “kurumsal işyeri” kavramı ile emeğin yağmalanması perdelenmiş olmaktadır. Kurumsal işyeri kavramı üzerinden yaratılan işyeri aidiyeti, bu işyerlerinde çalışanların kulaklarını bu gerçeklere kapamalarını sağlamaktadır.
Çalışanların işyerinde yaşanan gerçek ilişkiler yerine kendilerine söylenenlere inanmalarıyla İbn Haldun’unun yalana inanmanın gerekçesine ilişkin Mukaddime’de söyledikleri örtüşmektedir: “…Bir fikir, mezhep ve inana taraftarlık karışır ise, insan ilk ağızda, kendisine uygun olan haberleri kabul eder, bir fikir ve mezhebe meyil ve taraftarlık, insanın dikkatle düşünerek haberi tenkid gözünden geçirmesine ve incelemesine mani olur ve yalanı kabul ve nakleder…”*
Atalar da demiş ki “Yalan kurdu kuzu yapar”. Sorun yalan söyleyenin yalan söylemesinde değil, kurdun kuzu olmasını engelleyecek inandırıcılıkta doğruların söylenememesinde galiba. Bu nedenle kullanılan kavram ne kadar pozitif anlam içeriyorsa içersin, kavramın anlamından önce kimin, kime, ne için söylediğine bakmak gerek.
*İbn Haldun, Mukaddime I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları: 481, Şark İslam Klasikleri: 4, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1990, Çev. Zakir Kadiri Ugan
19 Aralık 2018, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi