Yer İstanbul. Otobandayız. Yan yoldan boş bir TIR çıkıyor. Yavaşlıyoruz. TIR süratle önümüze geçiyor ve geçerken de kasasına sıkışmış sert bir cisim kurşun gibi ön camımıza çarpıyor. Cisim cama geldiğinde bir elimle kafamı korumaya çalıştığımı anımsıyorum.
TIR, yükünü boşalttıktan sonra fırlayabilecek her türlü atıktan temizlenerek trafiğe çıkma zorunluluğuna uymuş olsa, birilerinin o kadar da değil diyebileceği ama öngörülen bir risk olduğu için zorunlu olan önlemi uygulasa beni de aracın içerisindeki diğer yolcuları da riske atmamış olacak.
Yer İstanbul’un merkezi. Kamyon, hem de Büyükşehir Belediyesine ait bir kamyon, hem de yaya-bisiklet yolunda manevra kurallarına uymadan geri geri gittiği için, şantiye alanına dönüşmüş yaya yolunda güvenlik önlemleri alınmadığı için, deniz yoluyla taşınabilecek pislik sırf maliyetten kaçınmak için, uygun olmayan kamyonlarla kara yolundan taşındığı için Şule İdil Dere 23 yaşında yaşamını yitiriyor.
Yer İstanbul, Müzeyyen Hacat, kaldırımda yürürken kontrolden çıkan bir kamyonun altında kalarak, Özge Kandemir hafriyat kamyonu hızla daracık tek yönlü sokağa girip ezdiği için, Motosiklet Sürücüsü Volkan Aydemir hafriyat kamyonu altına aldığı için yaşamlarını yitirir. Ne yazık ki kamyon terörüne kurban gidenler sadece isimlerini andıklarımızla sınırlı da değildir.
2016’da hafriyat kamyonlarının aldığı can sayısı yalnızca İstanbul’da basına yansıyan kadarıyla 20, son yedi ayda ise 10’dur. Türkiye genelini düşünmek bile ürperticidir.
Tüm bu cinayetlerin ortak noktası can güvenliği için kabul edilmiş yasal kurallara uyulmaması olarak gözüküyor.
Kurallara uyulmamasının nedeni ise basit; maliyeti düşürmek. Çünkü alınan her önlem zaman gerektirir, onlara göre zaman kaybettirir, kimisi ek yatırımlar gerektirir, onlara göre kârdan düşürür.
Evet her önlem bir maliyet kalemidir. Ancak konu insan yaşamı ise, maliyet hesabı yük sayılamaz. Maliyet ne olursa olsun, önlem alınmak zorundadır. Ne var ki önlem alıp almamayı maliyeti düşürerek en kısa sürede kâr etmek isteyen rantiyenin vicdanına bırakırsan o vicdan önlem almayı değil, kurallara uymayı değil, kuralların arkasına dolanılmasını iş bitiricilik olarak görür, görmüştür.
Eğer ölümlü bir kaza olmazsa kimse zaten aldırmayacaktır. Bu nedenle iş sahipleri gayet rahat kamyon şoförlerinin ücretini sefer sayısına göre belirler. Sefer başı vereceği ücreti düşürdükçe kamyoncu daha fazla sefer yapmak için her türlü riski göze alacak hale getirilir.
Ölümlü kaza olduğunda ise kamyon şoförleri savcının önüne atılır. Maliyet kaygısıyla onları aşırı yük almaya zorlayan, sefer üzerinden ücret belirleyerek hem şoförlerin hem bizim yaşamımızı riske atan, en düşük maliyetle en yüksek kârdan başka bir şey düşünmeyen iş sahipleri ve onların iş birlikçisi bürokratlar dokunulmaz olarak kalır.
Denetim ve yaptırım uygulamak, devlet olmanın verdiği en önemli iktidar yetkisidir. Hukuk devletinde de denetimi ve yaptırımı uygulama tekeli devlettedir. Devletin denetim ve yaptırım uygulamakla görevli bürokratları yapmadıkları, göz yumdukları denetimin ve uygulanmayan yaptırımların hesabını yine hukuk içerisinde vermek zorundadır.
Kural varken bu kurallara uymayan, uymadıkları için kazanç sağlayanlar varsa mutlaka bu kazanca ortak olan kamu görevlileri de vardır. Daha açık söyleyelim; koyduğunuz yasaların uygulanmadığı her yerde, yasaları uygulayarak bizi korumakla görevli olanlar başkalarıyla bize karşı iş birliğine girmiş, mafyalaşmıştır.
Örneğin 2011 yılında bir gazetede şöyle bir haber çıkar:
“Kemerburgaz’da hafriyat kamyonu terörünü besleyen yapı çözüldü, organize işler ortaya çıkarıldı. Rüşvet alan 8 astsubay ve 8 polis ile rüşvet veren 10 kişi yakalandı.”*
Haber çok çabuk unutulur ama kaza adı altında cinayetler işlenmeye devam eder. Sonra bu haberden altı yıl sonra 2017 yılında bir haber daha çıkar:
“İstanbul’da pek çok kazada ölüme neden olan hafriyat kamyonlarıyla ilgili operasyon yapıldı. 8 hafriyat firmasından rüşvet aldıkları iddia edilen biri komiser yardımısı 10 polis ile firma yetkilisi tutuklandı.”**
Hukuk devletinde yasalar, birtakım bürokratlara “Yasaları uygularsam şu kadar kazanç kaybınız olur. Bana şu kadar ödeyin kurallara uymayın” diyebilmesi için, birilerinin kendinde bu iktidarı görebilmeleri için çıkartılmaz.
Karayolları Trafik Kanunu’nun 65. maddesini uygulayıp aşırı yüklü belediye kamyonunu can güvenliğini tehdit ettiği için durdurması nedeniyle, belediye başkanının hakaretine uğrayan, belediye başkanı tarafından “rüşvetçi”, “lan”, “Ben milletin temsilcisiyim senin milletin temsilcisine saygın yok”, “paralelci” diye hakaret edilen, vali, albay aranarak sindirilmeye çalışılan görevli, en azından bıkar.***
Maliyet kaygısına önce hukuk, sonra insan yaşamı feda edilmiştir.
Anayasa’nın 17. maddesinde yer alan “Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir” hükmü, “Kent rantına engel olmamak koşuluyla herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir”e dönüşmüştür. Denetim ve yaptırım uygulamakla görevli kurumlar üç maymunu oynamaya başlamış, üç maymunu oynayıp görevini yapmayanlara neden denetim, kontrol, yaptırım görevini yapmıyorsun diyecek hukuki bir mekanizma kalmamıştır. Hak aramanın her türlü meşru yolu tıkanmıştır. Bunun adı kurumlar anarşisi, ideolojisi “İdare et abi bir şey olmaz” olup, bedeli ise candır.
* http://www.aksam.com.tr/yasam/kamyon-terorunde- rusvet-agi- cokertildi—20465h/haber-204655
** http://www.milliyet.com.tr/-sari- kamyon-operasyonu- -gundem- 2470816/
*** https://www.youtube.com/watch?v=hDQ35DDxZOE
2 Ağustos 2017, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi