İşten çıkarttığı işçiye haklarını vermek istemeyen işverenlerin çevirdiği dolaplar hiç bitmiyor bitmeyecek.
İşçiler işten çıkartıldığında kıdem, ihbar tazminatı ödemek istemeyen işverenler işçiye ya istifa belgesi imzalatırdı ya da ibraname. Bunlara 4857 sayılı Yasa, iş güvencesi hükümlerini getirince ikale (bozma sözleşmesi) eklenmişti.
İş hukukçuları olarak biz “ikale” (bozma sözleşmesi) nedir bilmezdik. 2003 yılında 4857 sayılı İş Yasası keyfi işten çıkartmalara karşı sınırlı bir güvence getirdi, biz de “ikale” ile tanıştık.
Şimdi de sırada arabuluculuk var.
İşçi bir tekstil fabrikasında çalışıyor. Sabah işe geldiğinde insan kaynaklarından çağırıp seni işten çıkarttık, bekle muhasebeci gelecek haklarını hesaplayıp ödeyecek diyorlar.
İşçiyi muhasebeci gelecek diye tam 7 saat işyerine bekletiyorlar. 7 saat sonra işçinin tanımadığı bir adam geliyor. Gelen bu adam işçiyle konuşmuyor. Muhatap dahi olmuyor. Sadece işçiye “Haklarını ödememiz için imzalaman gereken belgeler” diye bir takım belgelere imza attırılıyor.
İşveren avukatı işçiye bu belgelerin imzalatılmasından 14 gün sonra iş mahkemesine başvurarak, işçiyle işverenin iş sözleşmesinin sona ermesi nedeniyle ortaya çıkan uyuşmazlığı çözmek için arabulucuya başvurduklarını, arabulucunun taraflar arasındaki uyuşmazlığa ilişkin karar verdiğini, verilen arabuluculuk kararına “icra edilebilirlik şerhi” verilmesini istiyor.
Yani, işveren avukatı mahkemeye diyor ki, işverenle işçi arabulucu huzurunda anlaştı, bu anlaşmanın mahkeme kararı gibi uygulanmasını sağlayacak bir karar ver.
Mahkeme işveren avukatının bu talebini işten çıkartılan işçiye bildiriyor. İşçi mahkemeye verdiği dilekçede, olayı anlatıp, kendisinin arabulucudan da arabulucu kararından da kararın içeriğinden de haberinin olmadığını, işverenin kendisini işyerinde 7-8 saat beklettikten sonra tanımadığı bir adamın işyerine geldiğini, kendisiyle hiç konuşulmadan belgeler imzalattırıldığını söylüyor.
Anlaşılması için tekrarlamak zorundayız. Bu olayda işçi, haklarını almak için mahkemeye gitmeden önce aslında arabulucuya başvurmadığını, arabulucu tarafından kendisine imzalattırılan belgelerin arabulucu uzlaştırma tutanağı olduğunu, imzalattıran kişinin de arabulucu olduğunu bilmediğini, geçerli bir arabulucu kararı olmadığını kanıtlamak zorunda bırakılmıştır.
Şimdi arabuluculuğu savunanlar, kötü örneğin örnek olamayacağını, (Su-i misal emsal olmaz) bütün arabuluculuk kurumunun tek bir örnekten hareketle mahkum edilemeyeceğini söyleyerek bana itiraz edeceklerdir.
Haklılar ama tek bir örnek olması şimdilik. İleride benzer olayların daha çok yaşanmayacağının garantisini hiç kimse veremez. Tam aksine yaşanacağının belirtileri bugünden su yüzüne çıkmıştır: İşverenlerin artık avukat istihdam ederken arabulucu belgesi olup olmamasına baktıkları, çok sayıda arabulucu belgesi olan avukatın hızla işverenlerce istihdam edilmeye başlandığı herkesin bildiği bir sırdır.
İş mahkemelerinde yargılama usullerini belirleyen taslağın sosyal taraflara sunulduğunu, taslakta iş davalarında zorunlu arabuluculuk esasının getirildiğini anımsadığımızda bu örnekte yaşananların daha beterlerinin yaşanacağı korkusunu yabana atmamak gerekmektedir.
Oysa iş uyuşmazlıkları Avrupa Birliği’nin arabuluculuğu düzenleyen 2008/52 EC sayılı direktifinin dışında tutulmuştur. Örneğin, İtalya’dan Prof. Dr. Piera Loi, iş davalarında zorunlu arabuluculuğun direktifin dışında tutulduğunu Türkiye’de katıldığı bir toplantıda vurgulama gereği duyarak demiştir ki:
“Arabuluculuğun uygulanmasının tavsiye edildiği alanlar çoğunlukla borçlar ve ticaret hukuku davalarıdır. İş hukuku arabuluculuğa ilişkin direktifin kapsamından hariç tutulmamıştır ancak bir uyuşmazlığın arabuluculuk usulüyle çözülüp çözülmeyeceğinin belirlenmesine ilişkin esas kriter direktifte öngörülmüştür. İlgili amir hükümler gereği tarafların kendi kendilerine karar verme serbestisine sahip olmadıkları hak ve yükümlülükler için arabuluculuğun uygulanmayacağı belirtilmiştir. Bu tür hak ve yükümlülükler aile hukuku ve iş hukukunda oldukça yaygındır (2008/52 ECm.10). Bu nedenle iş hukuku prensipte, söz konusu hak ve yükümlüklerin doğası gereği direktif kapsamı dışında tutulmaktadır.”*
Avrupa Birliği iş davalarını arabuluculuğun dışında tutuyor, biz iş yargılaması hukukunda değişiklik yapıp, iş davalarında zorunlu arabuluculuğu getiriyoruz.
Avrupa Birliği arabuluculuğun yargıya erişim hakkını kullanmaya engel olmaması gerektiğini söylüyor, hükümetin hazırladığı taslak iş davalarında arabulucu aşamasından sonra tek bir celselik, sınırlı yargılama hakkı vererek yargıya erişim hakkını kullanılmış olabileceğini ileri sürüyor.
Cilanın arkasındaki gerçek resmin özeti: İşçilerin haklarının ödenmemesi veya sınırlı bir şekilde ödenmesi, bu haksızlığın da hukuken savunulabilir gösterilmesi için yeni bir kurum, iş davalarında zorunlu arabuluculuk getirilmektedir.
*Prof. Dr. Piera Loi, “İtalyan Hukukunda Arabuluculuk ve Uzlaşma”, İş Mahkemeleri Kanunu Tasarısı Taslağının Değerlendirmesi, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Derneği 40. yıl Uluslararası Toplantısı, s. 130
4 Ocak 2017, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi