Cumhuriyet sonrası demokrasi oyunumuz asıl olarak 1945 yılında hileli bir seçimle başladı.
Tarihe seçim hileleri, sandık oyunlarıyla geçen 1945 yılı seçimlerini şair Neyzen Tevfik iki dizeyle özetledi:
“Ehl-i namus yoklamada düştü hep meyus (ümitsiz) oldu.
“Merkezinden koyduranlar cümlesi mebus oldu”
1950 seçimlerini büyük bir çoğunlukla kazanan Demokrat Parti (DP) iktidara geldi.
Seçimlerin galibi Başbakan Adnan Menderes “Ben odunu aday göstersem milletvekili seçtiririm” dedi.
Demokrasiyi liderlerin gösterdiği adayların seçilmesine, meclis çoğunluğunun mutlak gücüne indirgeyen Menderes, Demokrat Parti (DP) grubuna seslendi:
“Siz isterseniz hilafeti bile geri getirebilirsiniz.”
Denklem kurulmuştu. Liderlerin belirlediği adayların seçilmesi milli iradenin tescili olarak adlandırıldı. Liderlerin söylediğinden milim sapamayan meclis çoğunluğu demokrasi oyunumuzun değişmeyen dekoru olarak siyasi yaşamımızda yer aldı.
Herkesin birbirini kandırdığı bu oyuna itirazı olan bir siyasetçi, Osman Bölükbaşı neredeyse tek başına bir ömür demokrasi oyununu teşhir etmeye çalıştı. Kırşehir’de doğan Osman Bölükbaşı, İstanbul Erkek Lisesinde Fransa’da öğrenim gördü.
1946 yılında Demokrat Partide (DP) başladığı siyasi yaşamı süresince iktidarların başına bela oldu. Yargılandı, tutuklandı. 1950 seçimlerinde kurduğu Millet Partisinin tek milletvekili olarak memleketi Kırşehir’den meclise girdi.
1953 yılında partisi kapatıldı. 1954 yılında kapatılan partisinin yerine yenisini kurdu.
1954 seçimlerinde Kırşehir’in neredeyse tüm oylarını alarak yeniden milletvekili seçildi. Bunun üzerine Kırşehir ilçe yapılıp il yapılan Nevşehir’e bağlandı.
1957 yılında TBMM’ye hakaretten tutuklandı. Kırşehir il yapıldıktan sonra doğduğu köy dahil önemli ilçelerin Nevşehir’de kalmasına, tutuklu olmasına karşın Kırşehir’den milletvekili seçilmeyi başardı. Seçim günü tutuklu olduğu için milletvekili yeminini cezaevinde mahkumların önünde yaptı.
Sözünü sakınmayan Osman Bölükbaşı liderlerinin iki dudağına bakan meclis çoğunluğuna;
“Meclis’te var 450 mezar taşı, tek başına ne halt etsin Osman Bölükbaşı…” diye seslendi.
Nefes almayı dahi zorlaştıran baskılara karşı hükümeti;
“Konuşma devri kapandı, bakışma zamanı başladı. DP bunu da yasaklamadan önce bari birbirimizi iyice süzelim” sözleriyle eleştirdi.
Muhalefette başka iktidarda başka politikalar izleyen siyasi partileri yerden yere vurarak dedi ki;
“Bir siyasi parti, muhalefetteyken nişanlı bir kıza benzer. Dili tatlı olur. Uyandırdığı ümitler insanı hayali bir saadet âleminde bir beşik gibi sallar”.
Milletvekili seçildikten sonra parti değiştiren milletvekillerine yüklendi:
“Düğünü biz yapıyoruz, gerdeğe başkası ile giriyorlar.”
Kendilerini tek vazgeçilmez güç olarak gören iktidardaki siyasi parti liderlerine de sözünü esirgemedi:
“Kimse Türk milletine tepeden bakmasın, memleketi bir vakıf kendisini de mütevelli sanmasın”.
Bölükbaşı sadece siyasileri eleştirmedi. Miting meydanlarında kendisini alkışlayıp, oylarını başka partilere veren halk da onun eleştirilerinden nasibini aldı:
“Bizim tanesi çıkmayan harmanımız boldur. Sapı uzun, tanesi kıt Türk milleti; meydanlarda veriminiz bol, benden alkışlarınızı esirgemezsiniz, ama sandık başına gidince başkasına oy verirsiniz.”
“Bizim kümeste tavuk çok… ama hep başkalarının folluğuna yumurtluyorlar”.
“Bu millet Bölükbaşı’yı alkışladı; İnönü’yü karşıladı; oylarını Menderes’e verdi”.
“Meydanlarda rahman diye alkışlarsınız, sandık başına gidince şeytana sarılırsınız”.
Kendisine doğru söylüyorsun diye bağıran seçmenlerine;
“Ben doğruyum ama ne çare, ah bir de sizi doğru yola getirebilseydim, harmanı bol tanesi az milletim” diyebildi.
Hukuku kendisine ayak bağı olarak gören, kendi kurmadığı ya da kontrol etmediği her derneğe, sendikaya meslek örgütüne şüpheyle bakan, herkesin dilini, dini inancını, etnik kökenini tekleştirmeyi kendisine hedef seçen, farklılıklara yaşam olanağı tanımayarak dışlayan demokrasi oyunu, darbelerden, sıkıyönetimlerden, olağanüstü hallerden destek alarak bugüne geldi.
Oyuncular değişti, dekorda ufak tefek değişiklikler yapıldı ama roller hiç değişmedi. Kaybeden ise demokrasi oyununu kenarda izleyip güce alkış tutanlar oldu.
Siyasetin bu kısır döngüsü içerisinde kendisini “Ben Anadolu’nun boz toprağının uşağıyım. Sarayım çalı dibidir” diyen Osman Bölükbaşı’nı saygıyla anıyorum.