Vali korkuyor. Polis korkuyor. Savcı korkuyor. Hâkim korkuyor.
İş adamı, işçi korkuyor. Gazeteci yazar korkuyor. Belediye başkanı korkuyor…
Ortada garip bir durum var. Devletin milletin başına bela olmuş, devleti yönetenleri kandırabilmiş bir örgüt tasfiye edilirken herkesin düğün bayram yapması gerekirken ülkede düğün bayram havası bir türlü esmiyor.
İşin çarpıcı yanı, FETÖ terör örgütünün uygulamalarından mağdur olmuş, hakları yenilmiş, önleri kesilmiş olanlar da korkuyor.
Herkes neden korku içinde?
Herkes neden bir sabah işten atılacağı, daha kötüsü gözaltına alınacağı endişesiyle uyanıyor?
Neden herkes birbirine “Yarın gözaltına alınmazsak görüşürüz” esprisi yapmak gereği duyuyor?
Tamam FETÖ terör örgütü darbeye kalkıştı. Anladık, bu örgüt devletin her hücresine sızmıştı. Kabul, devletin bu darbecilerden kurtulması gerekiyor.
Unutmadık, FETÖ terör örgütü, beraber aynı menzile yürüdüğü iktidardan aldığı güçle vicdanları sızlatan haksızlıkların doğmasına, mağduriyetlerin yaşanmasına neden oldu.
FETÖ terör örgütü kendisinden olmayan, bu örgütün amaçlarının önünde engel olarak gördükleri hiç kimseye acımadı.
Evet, FETÖ terör örgütünden hesap sorulsun. Yaptıklarının hesabını versinler.
Gördük, devlet nihayet harekete geçti.
Not düştük, devleti yönetenler cumhurbaşkanından başbakana, başbakandan bakanlara kadar, bu örgütün önünü açanlar, bu örgütün mağdur ettiklerine hain gözüyle bakanlar “kandırıldık” dedi. Ne denli güç ve iktidar sahibiler ki kandırıldık demeleri aklanmalarına yetti.
İbretle izledik; asla kanmamaları gereken mevkilerde oturanların aklanmalarına yeten “kandırıldık” gerekçesi binlerce insanın potansiyel suçlu olarak görülmelerine engel olmadı. Asla kanmamaları gereken mevkilerde oturanların kandırılmaktan kurtulmuş olmaları da yüreklere su serpmedi.
Herkes korkuyor. Herkes endişeli. Cumhurbaşkanı bu endişesini “At izi it izine karıştı” diye dışa vuruyor. Anlaşılan Cumhurbaşkanı bu sözleriyle FETÖ soruşturmasının AK Parti kadrolarına yayılmasından duyduğu korkusunu dışa vuruyor.
Ana muhalefet partisi lideri endişeli. Yaşanan soruşturma sürecinde mağdur olduğunu ileri süren yaklaşık 20-25 bin kişinin başvurusunu aldıklarını söylüyor. Mağdur edilenlerden somut örnekler veriyor. Herkesin birbirini ihbar etmesinden yakınıyor.
Korkmamız gerektiği yetkili ağızlardan da dile getiriliyor.
Açığa alınan 20 binin üzerindeki öğretmen için Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) Müsteşarı Yusuf Tekin korkmaları çağrısı yapıyor. Soruşturmaların sürdüğüne dikkat çeken Tekin, öğretmenlerin uğradıkları haksızlıkları kamuoyu önünde dile getirmelerini, protesto etmelerini, kısaca hak aramalarını sakıncalı bularak onları şöyle uyarıyor: “Bu öğretmenlerle ilgili soruşturma süreci devam ediyor. Dolayısıyla bu soruşturma sürecinde öğretmenleri, kendi aleyhlerine sonuç doğuracak yeni bir disiplinsizlik içine girmemeleri, disiplin uygulamalarına karşı çıkacak yeni provokasyonlara alet olmamaları konusunda bir kez daha uyarmış olalım…”
Korkun diyor Sayın Müsteşar, korkun. Susun kaderinizi bekleyin.
Suçluların eylemlerinden hareketle belirlenmediği, birilerinin “şüphe” duymasının insanların isimlerinin listelere girmesine yettiği, listeye girenlerin yaşamının bir anda alt üst olduğu, sanıktan suça ve delile gidildiği, muhalif kimliği olan herkesin gün bugündür mantığı ile üzerine yüklenildiği bugünlerde korkmakta herkes haklı.
Bu kadar insanın korktuğu bir ortamda korkutanların korkmadığına inanmak da mümkün değil. Onlar da korkuyor. Ne kadar mağrur, güçlü, kararlı gözükmeye çalışsalar da yine de korkuyorlar. Korkutanlar da biliyor ki hukukun olmadığı yerde herkes bir gün korktuğuna uğrayabilir.
Korkutanlar da biliyor ki dün de bugün de Türkiye’de Gazeteci Ahmet Kahraman’ın “Korku Cumhuriyeti” kitabında söylediği gibi “Cumhuriyet var, ama hukuk yok”.
Bugünler de geçecek. Bugünlerin korkuları acıları hukukun gerekliliğini bir kez daha not edecek. Korkusuna esir olmayanların eliyle korkmadığımız sabahlara uyandığımız günlerde gelecek.
21 Eylül 2016, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi