Rıza Bey, bir Türkmen aşireti olan Ceritlerin beylerindendir.
İyi bir eğitim almış, Arapça-Farsça öğrenmiştir. Sivas Kongresinin toplanmasını engellemek için Elazığ Valisi Ali Galip Bey’le birlikte davranan Ankara Valisi Muhittin Bey’i adamlarıyla yakalayarak Sivas’a göndermiştir.
Rıza Bey 1919 seçimlerinde Meclisi Mebusan üyesi olarak seçilmiş, Meclisin İngilizlerce dağıtılmasından sonra Ankara’ya gelerek Kırşehir Milletvekili olarak Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisine katılmıştır. Ayrıca Rıza Bey kardeşi Haydar Bey ile birlikte beş yüz adamıyla Birinci İnönü Savaşı’na katılıp önemli katkılar yapmıştır.
17 Mart 1924 tarihinde Takrir-i Sükun Yasası’yla ilan edilen olağanüstü halin yarattığı ortamda Şeyh Sait isyanı bastırılıp yargılamalar sürerken, Rıza Bey’e hasım olan bazı köylüler, Ankara İstiklal Mahkemesine başvurarak Rıza Bey’in çiftliğine katır almaya gelen Kürtler olduğunu, bu kişilerin Şeyh Said’in adamları olduğunu, Rıza Bey’in de devlete karşı Şeyh Said’le iş birliği yaptığını söyleyip bu konuda tanıklık yapmışlardır. Kurtuluş Savaşı’nı her şeyiyle destekleyen Türkmen boyu Ceritlerin beyi Rıza Bey, köylülerin yalnızca kendi tanıklıklarına dayanan delilsiz ihbarıyla 1926 yılında Ankara İstiklal Mahkemesi kararı ile idam edilmiştir.
Türkiye tarihinde olağan hukuk düzeninin askıya alındığı olağanüstü dönemler olağan dönemlerden çok daha fazla sürmüştür.
Her olağanüstü dönemde ilan edilmiş bir baş düşman, bu düşmanın yarattığı tehlikeyi ortadan kaldırmaya dönük olarak uygulanan kendilerine özel hukuk kuralları olmuştur.
15 Temmuz darbe girişiminin engellenmesinin Kurtuluş Savaşı’na benzetilmesi, Takrir-i Sükun Yasası’nı ve sonrasında yaşanan Rıza Bey’in dramını anımsatmaktadır. Şeyh Sait isyanını bastırmak amacıyla 1924’te Takrir-i Sükun Yasası’yla ilan edilen olağanüstü hal, hukukun askıya alınarak oldukça sert uygulamalara geçilmesi nedeniyle en çok hatırlanan olağanüstü hal ilanlarından birisidir. Takrir-i Sükun Yasası’nın hükümete geniş yetkiler veren 1. maddesinin görüşülmesi sırasında dönemin Milli Savunma Bakanı Recep Peker hükümete verilen geniş yetkileri şöyle savunmuştur:
“… Bu kanunu eline alan hükümetiniz, onu bu kanunun istimalini istilzam (kullanılmasını gerektiren) eden hedefler eğer matbuat ise, ona; başka bir müessese ise, ona; başka muzır bir yuva ise ona; başka bir vasıta ise ona tevcih (yöneltecektir) edecektir. Hulasa bunu icap eden hedeflere karşı, icap eden kuvvet ve şiddetle tatbik edeceğiz.”
Takrir-i Sükun Yasası’nın hışmına sadece Şeyh Sait isyanına katılanlar, sadece Kürtler, sadece solcular uğramamıştır. Bu yasayı sadece iktidar, muhalefeti ortadan kaldırmak için kullanmamıştır. Aynı zamanda bir grup “işini bilen” vatandaş da kendine göre düşman gördüklerini ortadan kaldırmak için olağanüstü halin olağanüstü hukukunu bir araç olarak kullanmayı başarmıştır.
Rıza Bey, bu dönemin kurbanıdır.
Olağanüstü halin uygulandığı dönemlerde, ilan edilen baş düşmanla özdeş gösterilerek istemedikleri kişileri ihbar edip cezalandırmalarını sağlama örneği sadece Rıza Bey’le sınırlı değildir.
27 Mayıs’ta, 12 Mart’ta, 12 Eylül’de, 27 Şubat’ta benzer ihbarlar tekrarlanmıştır.
Kimisi amirini, kimisi ev sahibini, kimisi kiracısını, kimisi eşini, kimisi kardeşini, akrabasını, solcu, Demokrat Partili, dinci, Kürt ve bölücü diye, kısaca dönemin baş düşmanı kim ise onunla özdeşleştirerek ihbar etmiştir.
Yapılan bu ihbarlar her devrin iktidarınca oldukça iyi değerlendirilmiştir. Muhalif görülen, istenilen çizgide yer almayan kişiler, ihbar edilen eylem ve kimlikle ilgisi olmasa da sorgulanmış, işkenceler görmüş hapis yatmıştır.
Yine bir olağanüstü dönem yaşıyoruz. Baş düşman bugün “Fethullah Gülen Terör Örgütü”dür.
Bugünün baş düşmanı olan Fethullahçıların önü “Şimdiye kadar cemaatteki kardeşlerimiz bizden ne istediler de yapmadık”*diyen, “Cemaat devleti ele geçirmiş, devlete sızmış, bunlar kargaları güldürür”** diyen AK Parti’nin koşulsuz siyasi desteğiyle açılmıştır.
Bugün düşman ilan edilen gücün yardımıyla bir yerlere gelenlerin, ellerindekini kaybetmemek için en iyi Fethullah Hoca düşmanı benim yarışına girip, bu alanda en iyi olduklarını en kolay ihbarcılıkla kanıtlamaya çalışmaları sürpriz değildir.
Tüm bunlara Fethullahçıların boşalttıkları kadroları kapma yarışını da eklerseniz delilsiz ihbarcılığın doruk yapacağını, “FETÖ’cü” denilerek muhalif herkese had bildirme, sindirme çalışmalarının hızlanacağını kestirmek güç olmayacaktır.
*Recep Tayyip Erdoğan http://www.medyagundem.com/cemaat-ne-istedi-de-geri-cevirdik/
**www.ntv.com.tr › Türkiye Haberleri 20 Şub 2012 HÜSEYİN ÇELİK
3 Ağustos 2016, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi