Menu

Darbe engellemek hukuksuzluğa gerekçe yapılamaz

15 August 2016 - Adaletin İş Yüzü, Güncel

Darbeler savunulamaz. Ülkemizde engellenen tek darbe girişimi 15 Temmuz darbe girişimi değildir. Ülkemizde başka darbe girişimleri de engellenmiştir.

Engellenen tüm darbelerden sonra darbeyi engelleyen iktidarlar ne yazık ki hukuku askıya almış, darbecileri cezalandırma adı altında toplumda çoksesliliği boğmuş, farklı düşünen herkes darbeci ilan edilerek ağır baskılara uğratılmıştır.

Engellenen en ünlü darbe girişimi 1909’da 2. meşrutiyetin ilanından sonra İttihat Terakki’nin yönetimindeki İstanbul hükümetine karşı gerçekleşmiş ve tarihe 31 Mart Vakası olarak geçmiştir. Darbe girişimi Selanik’ten gelen Mahmut Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu tarafından güçlükle de olsa bastırılmıştır.

Darbenin bastırılmasından sonra 31 Mart Vakası bahane edilerek muhalefet yok edilmiştir.

İttihat ve Terakki Partisini eleştiren herkes gerici, irticacı ilan edilmiştir.

Muhalif gazetecilerin faili meçhul cinayetlerle yok edilme geleneği başlatılmıştır.

İttihat ve Terakki Partisinin karşısında muhalefet partisi olarak yer alan Hürriyet ve İtilaf Partisi 1912’de ara seçimleri kazanmasına rağmen Meclise sokulmamıştır.

31 Mart Vakası’nda darbeyi engelleyenler güçlerini doruğa çıkardıklarını düşündükleri anda bu kez kendileri darbe gerçekleştirerek sınırsız bir dikta rejimi kurmuşlardır.

1913 yılında Bab-ı Ali baskınıyla başlayan dikta rejimi, imparatorluğun parçalanmasına yol açan 1. Dünya Savaşı sonuna kadar acımasızca sürdürülmüştür.

Yakın tarihimizde engellenen bir darbe girişimi de 9 Mart 1971’de yaşanmıştır. Tümgeneral Celil Gürkan ve arkadaşlarının darbe girişimleri, devrin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve 1. Ordu Komutanı Faik Türün tarafından önlenmiştir.

Ancak 9 Mart darbe girişimini önleyen bu komutanlar 12 Mart darbesini yapmışlardır.
12 Mart darbesinden sonra yürütülen Balyoz Harekatı ile sokaklarda polis terörü estirilmiştir.
Darbe sonrası Ziverbey Köşkü’nde yüzlerce insan işkenceden geçirilmiştir. Balyoz Harekatı sonrası onlarca genç çatışmalarda öldürülmüştür.

Solcu, Kemalist aydınlar cezaevine konulmuştur.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan hukuk zorlanarak idam cezasına mahkum edilip asılmışlardır.
12 Mart darbesini, 12 Eylül askeri darbesi izlemiştir. Ancak bu darbe başarılı olmuş ve yazdığı yeni hukukla bugüne kadar uygulanagelen hukuksuzluğunu meşru kılmıştır.

Her darbe veya darbe girişimi sonrası hukuk askıya alınmıştır.

Hukuksuzluğa hukuksuzlukla yanıt verilmesinin geleneğe dönüşmesi “darbe hukuku” diye adlandırılan ve hukukla ilgisi olmayan bir hukuk algısı doğurmuştur.

Her darbe yapan veya darbe girişimini engelleyen yaptığına devrim demiştir.

15 Temmuz 2016 tarihinde darbe girişiminin engellenmesinin üzerinden saatler geçmeden Cumhurbaşkanı başdanışmanlarından biri de aynı şeyi yapıp darbe girişiminin engellenmesini “demokratik devrim” olarak nitelendirip, yeni hukuk düzeni müjdesi verdi. Cumhurbaşkanı darbe girişimini duyduğunda darbeyi, hainlerin temizlenmesi için kendilerine “Allah’ın bir lütfu” olarak tanımladı.

Yakalanan darbeci askerlerin linç edilme görüntüleri, yakalananlara polislerin sinkaflı küfür ve hakaretleri, yüzleri gözleri morarmış general resimleri, işkence iddiaları, darbecileri savunmayı kabul etmeyen CMK avukatları, başı açık kadınlara “Sıra size de gelecek o…” diye tehdit eden sözüm ona demokrasi savunucusu sivillerin normal sayılan davranışı, darbeyi engelleyenlerden bunlara bir sükunet çağrısı bile yapılmaması, yaşam biçimlerini tehdit altında gören darbe ve dikta arasına sıkışmış kitleler karşımıza çıkan manzaralar oldu.

Hukuk bir gün herkese lazım olur sözü çok sık tekrarlanan bir ülkede yaşıyor olmamıza karşın, hukuk her olağanüstü dönemde ayaklar altına alındı, ayak bağı olarak görüldü.

Darbelerin önlenmesinin demokrasiye gerçek anlamda katkı yapabilmesi için hukukun herkes için her durumda hakim kılınması zorunludur. Bu nedenle bir kez daha anımsamalı ve anımsatmalıyız:
Herkesin, -suçlandığı fiil ne olursa olsun- adil yargılanma hakkı vardır. Herkesin bağımsız, savunma hakkının kısıtlanmadığı, yasaların etkin bir şekilde uygulandığı mahkemelerde yargılanması temel bir haktır.

İşkence yapan, işkence yapılan kim olursa olsun işkence bir insanlık suçudur.

İşkence sadece fiziki şiddet kullanımı değildir. Manevi değerlerin aşağılanması, teşhir etme, suçlu ilan etme, yasalara aykırı bir şekilde haklardan yoksun bırakma da işkencedir.

Hukukun üstünlüğü sadece dilemekle gerçekleşmez. Hukukun üstünlüğü için herkesin tam da bu zor günlerde temel insan haklarına aykırı uygulamalara karşı çıkması, insan haklarını herkes için talep etmesi gerekir.

Hukuka aykırılıkların darbe destekçisi olarak suçlanma korkusuna kapılmadan teşhir edilmesi, darbenin engellenmesi kadar önemli bir insanlık görevidir.

20 Temmuz 2016, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>