Ülkelerin tarihleri, belirgin bazı olaylara göre dönemlere ayrılarak anlatılır. Türkiye tarihinin yaşadığımız bu dönemi de belki tarihçilerce “Fiili durumun yasaya uygun hale getirilme dönemi” olarak adlandırılacaktır.
Başbakan değişiyor, yeni başbakan ilk amacının Cumhurbaşkanının fiili durumunu Anayasa’ya uygun hale getirmek olduğunu açıklıyor. Bu söylemi ile Başbakan Cumhurbaşkanının fiili durumunun Anayasa’ya aykırı olduğunu da ilan etmiş oluyor ama önemli değil; dönem, fiili durumun Anayasa’ya uygun hale getirilme dönemi.
Bu dönemin başlangıcını Turgut Özal’a uzatmak gerekiyor. Özal, gücün varsa Anayasa’yı bir tarafa bırakmanın olanaklı olduğunu “Anayasa’yı bir kez delmekten bir şey olmaz” sözleri ile göstermişti. Şimdi ki Cumhurbaşkanı da gücün varsa sürekli Anayasa’ya aykırı davranarak fiili durum yaratabileceğini, bu fiili duruma uygun anayasanın arkadan gelebileceğini göstermiş oluyor.
Tarafsız olmadığını olmayacağını ilan eden Cumhurbaşkanı, yüksek yargı organlarının başkanları ile birlikte çay toplamaya gidiyor. Garipsenen durumun net açıklaması Hükümet sözcüsünden geliyor. Yüksek yargı organları cumhurbaşkanına bağlıdır. Böylece fiili durumun etik olarak meşrulaştırması aşamasına geçmişlerdir.
Kısaca iktidarın meşruluğunu hukuktan değil güçten aldığı, hukukun ikinci planda kaldığı, her şeyin adıyla sanıyla çağrıldığı, net ifade edildiği bir dönemi yaşıyoruz.
Tarafsız olması gereken makam taraf oluyor. Kendisini yürütmenin başı olarak ilan edip hükümet kuruyor, hükümet deviriyor. Yasama organı fiilen tek bir iradenin Cumhurbaşkanının istemlerine göre çalışıyor. Fiilen yasama ve yargı tek iradede birleşiyor.
Yürütmeyi temsil eden Cumhurbaşkanının yargı ile birleşmesi için çay toplama etkinliği uygun görülüyor.
Bu ülkede siyasi gücü olanların siyasi gücü, bu ülkede yargısal gücü olanların yargısal gücü, bu ülkede silahı olanların silahlı gücü, bu ülkede parası olanların ekonomik gücü hiçbir zaman tam anlamıyla hukuk çerçevesinde kalmamıştı.
Bu güçlerden birisine sahip olanlar diğer güç sahiplerinden yeri ve zamanı geldiğinde gücüne dayanarak kapalı kapılar ardından imtiyaz istemiş, bu imtiyaz istemi genellikle kabul görmüş ve güçler ittifakına bağlı el altından işleyen ikinci bir hukuk düzeni hep var olmuştu.
Bugün bir anlamda taşlar yerine oturuyor. Sadece Cumhurbaşkanı yarattığı fiili duruma anayasal güvence istemiyor. Güçlü olan herkes aynı şeyi yapıyor. Aslında el altından işleyen ikinci hukuk düzeni; şeklen var olan, görünüşte adil, yansız, eşit herkes için olduğu kabul edilen, sağlıklı işlemeyen hukuk düzenini kaldırıp atıyor. Güçlü olan ‘‘Ben güçlüyüm, gücümün gereğini yaparım, hukuk arkadan benim yaptığımı meşrulaştırmak için gelir’’ diyor ve böyle de davranıyor.
Güçlü olan önce fiili durum yaratıp arkasından hukuki koruma istiyor. Bu nedenle, kiralık işçi çalıştırma yasa dışı olsa da uygulamada yaygın olarak var, yasasını çıkartalım diye savunulabiliyor.
Yasa dışı kiralık işçiliği meşrulaştırmanın Çalışma Bakanlığının görevi hailine gelmiş olması yadırganmıyor.
Güçlü olan önce fiili durum yaratıp arkasından hukuki koruma istiyor. Çalışma Bakanlığı, “Fiilen işçiler kıdem tazminatına ulaşamıyorlar, kıdem tazminat hakkını yarı yarıya azaltalım” diyor.
Kiralık işçilik, kıdem tazminatlarının yarı yarıya azaltılması önerisi, sosyal güvenlik hakkının özelleştirilerek bireysel emeklilik sistemlerinin zorunlu hale getirilmesi fiili durumun yasaya uygun hale getirilme örneklerinden sadece birkaçı.
Aslında, İçişleri Bakanının “kırın girin” demesiyle, “Biz yasa yapan yeriz, gerekirse hangi yasa yapılıyorsa onu yapar, sizin yaptığınızı suç olmaktan çıkarırız” demesiyle işverenin kayıt dışı işçi çalıştırması, işçi ücretlerinde vergi ve SGK primi kaçırması, işçilerin kıdem ihbar tazminatlarını ödememesi arasında bir nitelik farkı yok.
Güçlü olan hukukunu yaratıyor. Ucuz işçiliği tek rekabet şansı olarak gören işveren ve hükümet yarın da kayıt dışında asgari ücret zaten uygulanmıyor, bölgesel asgari ücreti getirelim diyecekler.
Fiili durumu yasalara uygun hale getirme dönemi şimdilik sadece işçiler aleyhine işliyor. Ne var ki işçilerde güçlü olanın yaptığından öğrenebilir. İşçiler de “Demek ki güçlü olabilirsen kendi meşru çıkarların ekseninde fiili durum yaratabilirsin, yarattığın fiili durumu senin meşru hakkın olduğuna herkesi inandıracak kadar sürdürebilirsen, senin fiili durumunu hukukileştirecek yasal düzenleme de arkasından gelecektir” diyebilir.
1 Haziran 2016, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi