1994 yılında Türkiye ekonomisi krize girmiştir. Krizden çıkabilmek için Çiller hükümeti tarihe 5 Nisan kararları olarak geçen önlem paketini kabul etmiştir.
5 Nisan kararlarıyla kamuda çalışan işçilerin toplu iş sözleşmelerinden kaynaklanan ücret zamları altı ay faizsiz ertelenmiştir.
İşçilerin ücret zamlarının ertelenmesi yoluyla hükümet toplam 16.3 milyarlık (eski parayla 16.3 trilyonluk) kaynağa el koymuştur. Hükümet aynı parayı iç borçlanma yoluyla elde etmiş olsaydı o günün koşullarında 8.2 milyar (eski parayla 8.2 trilyon) faiz ödemek zorunda kalmaktan kurtulmuştur. Kamu işçilerinin parasına el konularak 8.2 milyar faiz yükünden hükümet kurtulmuş, işçiler zorla devlete faizsiz borç vermeye zorlanmıştır.
1994 krizinden sonra 1997, 2001, 2007 krizleri yaşanmıştır. Bu krizlerde işverenler, sendikaları, imzalanmış ve uygulanmakta olan toplu iş sözleşmelerinde protokolle değişiklik yapmaya zorlamışlardır.
Kriz gerekçesiyle işverenler ikramiye sayısının düşürülmesini, ücret zamlarının uygulanmamasını talep etmişlerdir. Sendikaların önüne “ya işçi çıkartırız, ya zamlardan ve ikramiyelerden vazgeçersiniz” seçenekleri konulmuştur.
Ödün pazarlığı adı altında yapılan bu pazarlıklarla sendikalar protokolle toplu iş sözleşmelerinin işçiler aleyhine değiştirilmesine razı olmak zorunda kalmışlardır.
Bir kısım sendika ise topu işçiye atmış, protokolü sendika imzalamamış ama tek tek işçilerden feragat dilekçeleri alınmasına örtülü destek vererek sesini çıkartmamayı seçmiştir.
Yapılan protokolleri ve ödün pazarlığını iş hukukçuları “Toplu iş sözleşmesinin süresinin dışındaki tüm hükümleri sendika ve işverenin imzalayacağı protokollerle değiştirilebilir” gerekçesiyle meşrulaştırmışlardır.
“Var olan yasalara göre protokolün imzalandığı tarihte sendikanın grev yapma hakkı bulunmamaktadır. Grev hakkıyla güçlendirilmemiş anlaşmalara toplu iş sözleşmesi denilemez” diye yaptığımız itirazlar kabul görmemiştir.
Yargıtay toplu iş sözleşmelerinin süreyi belirleyen hükümlerinin dışındaki tüm hükümlerinin sendika ve işverenin anlaşmasıyla değiştirilebileceğini kabul etmiştir.
2016 yılında asgari ücret asgari geçim indirimi dahil yüzde 30 artmıştır. Asgari ücretteki bu artışla yüzlerce işyerinde kıdemli binlerce işçinin ücreti işe yeni giren asgari ücretli işçinin ücretiyle eşitlenmiştir.
Toplu iş sözleşmesi olan bir işyerinde kıdemi 5 yıl, 10 yıl olan işçilerin ücretlerinin asgari ücretle eşitlenmiş olması, bu ülkede gerçek anlamda özgür toplu pazarlığın olmadığının, işçi ücretlerinin toplu iş sözleşmeleri aracılığı ile yeterince korunamadığının en açık göstergelerinden birisidir.
Üç yıllık sözleşmelere mahkum edilen sendikalı işçiler, bu toplu iş sözleşmelerinin protokolle değiştirilmesini gündeme getirdiklerinde, önlerine imzalanmış bir toplu iş sözleşmesi var değiştiremeyiz, toplu pazarlığın dokusunu bozamayız gerekçesi konulmuştur.
Toplu iş sözleşmesi kapsamındaki işçilere toplu iş sözleşmesini değiştiremeyiz denildiği anlarda kamuda taşeron olarak çalışan işçilerden feragatler alınmaya başlamıştır. Torba yasa ile kamuda taşeron işçileriyle sözüm ona güvence adı altında imzalanan 3 yıllık iş sözleşmeleri asgari ücrettin artışı ile delinmiştir. Asgari ücret artışını çok bulan taşeronlar, iş sözleşmelerinde yer alan ücret zammı maddelerinden işçileri feragat ettirmeye başlamışlardır.
Bu çifte standartlı politikalara göre protokollerle kriz gerekçesiyle toplu iş sözleşmelerinin işçiler aleyhine değiştirilmesi toplu pazarlığa aykırı değildir. İşçilerin asgari ücrete mahkum olmaları gerçeği karşısında protokollerle toplu iş sözleşmelerini değiştirip ek zam istemleri ise toplu pazarlığın mantığına, doğasına aykırıdır.
Bu çifte standarda göre işçilerin üstelik 10 yıl kıdemi olan işçilerin ücretlerinin asgari ücrete eşitlenmesi katlanılması gereken bir durumdur. Taşeron işçilerinin artan asgari ücretin üzerine iş sözleşmelerindeki zamları almaları ise kabul edilemez.
Sendika hakkı, grev hakkı, toplusözleşme hakkı işçilerin haklarının korunup geliştirilmesi için var olan haklardır. İşverenlerin kriz gerekçesi ne kadar meşru ise işçilerin asgari ücret düzeyine düşen ücretlerini yükseltme istemleri de o ölçüde meşrudur. Gün, toplu pazarlığın yasal sınırlarının arkasına saklanma günü değildir. Gün, işverenlerin sendikalara kabul ettirdikleri ödün pazarlığını tersinden işletip, bu kez protokollerle işçilere zam alabilme günü, işverenleri bu pazarlığa razı etme günüdür. Etkili sendikacılık sadece zamdan vazgeçerek işçilerin işini koruduk diye yapılmaz. Etkili sendikacılık o gün işçilerin işini korumak için ödün verdik, bugün işçilerin yaşam standardını korumak işçin işverenlere ödün verdirdik diye de yapılabilir, yapılmalıdır. Gün etkili sendikacılığın işçinin gücüyle işverenlere de ödün verdirilebileceğini gösterme günüdür.
Bugün etkili sendikacılık yapabilenler sadece işçilerin ücretlerini arttırmayacak sendikacılığa yeniden saygınlık kazandıracaktır.
24 Şubat 2016, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi