İşçi çıkartmayı düşünen işverenler işletme gereklerini gözeterek, işçileri aralık ayının son gününde, yeni yıla girmeden çıkartmaya özen gösterirler. Yılın son günü insanlar yeni bir yıla iyi duygularla girmeye hazırlanırken işçi çıkartmanın mantığı aslında çok basittir; “işletme gerekleri.”
İşletme gereklerini şemalaştırarak açıklamaya çalışalım:
Mirasyedi değilseniz; kira, faiz gibi rant geliriniz yoksa yaşamınızı sürdürmek için çalışmak zorundasınız.
Yaşamak için gelire, gelir elde etmek için işe gereksinimiz vardır.
Bir başkasının emir ve talimatları altında ücret karşılığı çalışıyorsanız iş hukuku size işçi der.
Eğer işçiyseniz, “ekmek yediğiniz işyerine” saygı, vefa ve sadakat duygularıyla bağlanırsınız.
Yaşamınızın merkezinde iş ve işin aksamaması yer alır. İşi yetiştirmek, aksatmamak için gayret edersiniz. Zorunlu nedenlerle izin aldığınızda hatta yıllık izin hakkınızı kullanmak istediğiniz durumlarda dahi işverene karşı bir mahcubiyet duyarsınız.
Oysa her işletmenin bir teknik bir de ekonomik amacı vardır.
İşletmenin en düşük maliyetle en fazla kâr elde etme amacına işletmenin ekonomik amacı denir.
İşletmenin ekonomik amacına ulaşmak için ürettiği mal veya hizmet ise işletmenin teknik amacını oluşturur.
İşletme, kaliteli, ucuz, olabildiğince kolay pazarlanabilen mal veya hizmet üretmek için örgütlenmiş birimdir.
İşletmenin sahibine işveren denir. Dolayısıyla işveren sadece işçi çalıştıran kişi değildir. İşveren işletmenin ekonomik amacını, teknik amaç üzerinden gerçekleştiren gerçek veya tüzel kişidir.
Yıl başında kıdem tazminatı tavanı artar. Artan tavana göre kıdem tazminatı ödemek istemeyen işverenler işçileri yılın son günü işten çıkartırlar.
İşçi sadece düşük kıdem tazminatı almakla kalmaz, bir yıllık ücretine göre vergi oranları belirlendiğinden ihbar tazminatından en yüksek vergi dilimine göre vergi kesilir.
Kısaca işveren işletmenin ekonomik amacına en uygun davranışı benimser. İşten çıkartırken insanların yeni yıla, bayrama, düğüne hazırlanmalarına değil, en düşük maliyete bakar.
Yılın son günü işten atılan işçi bu basit denklemi ne yazık ki işten atılınca çözerek der ki;
“Bu işyerine girdiğimde 23 yaşındaydım. 41 yaşında kapının önüne koydular. Emekli olmama daha 13 yıl var. İş kazası geçirdim. Üç ay birinci derece yanıklarımın tedavisi için hastanelerde yattım. İşe geldiğimde kartım okunmadı. İnsan kaynaklarına yönlendirildim. Önüme kriz nedeniyle işten çıkartıldığımı belirten bir belge koydular. İster imzala, istersen evine yollayalım dediler. Bu kadar. Yılbaşına bir gün kala, sırf işveren artan kıdem tazminatı tavanına yakalanmasın diye yılın son günü işten attılar. Onlar kıdem tazminatı tavanına yakalanmadı ama ben hem tavan artışından yararlanamadım hem de ihbar tazminatımdan en üst vergi diliminden kesinti yapıldı. Bir başka işyerinde iş bulmam neredeyse olanaksız. Emekliliğime var 13 yıl.”
İşveren açısından bu durum işletme gereklerine göre dikkate alınacak bir olgu değildir. O işletme gereklerine göre, yani işletmenin ekonomik amacına göre davranmayı en akılcı yol olarak benimseyip uygulayacaktır.
İşletmenin ekonomik amacını kabul edilebilir sınırlara çekecek işçi davranışına kısaca sınıf bilinci denir. Bu bilinç yerleşmesin diye, patrona işveren, işçiye iş gören, sömürüye girişimci kârı denilir. Hepimiz aynı gemideyiz masalı anlatılır.
Masal dediğime bakmayın, bir sonraki yılbaşı öncesinde işten atılan işçilerin arasında değilseniz bu masal sizi işyerine bağlamaya devam edecek, işletme gerekleri ise zamanı geldiğinde yine hükmünü yürütecektir.
6 Ocak 2016, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi