Ne zaman “kaos var”, “kardeş kanı akıyor” denilse, peşinden işçiler için baskı dönemleri geldi. Önce örgütlenme hakkı, ifade özgürlüğü sınırlandırıldı, o güne kadar işçilerin binbir bedelle elde ettiği hakları ellerinden alındı. Bir süre sonra, baskı dönemi sözüm ona sona erip kan durunca, örgütlenme hakkı yeniden verilmiş gibi yapıldı ama işçilerin elinden alınan haklar asla geri verilmedi.
1971’de “Kaos var” dediler, 12 Mart 1971 askeri darbesi gerçekleşti; önce işçi hakları “Sırası mı şimdi?” diye biçildi.
Çünkü 12 Mart’ta gelinen günlerde sendikalaşma hızla artıyor, kamu sektöründen özel sektöre yayılıyordu. İlk kez sosyalistler Meclise 15 milletvekili ile girmiş, Mecliste işçi hakları, sosyal güvenlik, sömürü konuşulur olmuştu. İşçiler, memurlar, haklarını grev yaparak, işyerlerini işgal ederek, miting düzenleyerek alıyordu.
Devrin Başbakanı Demirel, “Bu anayasa ile ülke yönetilemiyor, bize bol geldi”, devrin Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Sosyal uyanış ekonomik gelişmeyi aştı” dediler. Darbe sonrası değiştirilen Anayasa maddeleri ile Anayasada var olan temel hak ve özgürlükler kısıtlandı, başka birçok hak gibi memurların sendikalaşma hakkı böylece ortadan kaldırıldı.
KAOSTA HERKES KAYBEDİYOR, İŞVERENLER HARİÇ!
12 Eylül’e gelinen günlerde “Kaos var” dediler, “Kardeş kanı akıyor” dediler, yine darbe yapıldı. Önce grevler yasaklandı, toplu iş sözleşmeleri askıya alındı, sendikalar kapatıldı.
Oysa TÜSİAD, TİSK gibi işveren örgütleri kendi önerdikleri, iç talebi kısan, ücretleri düşüren, ihracata dayalı ekonomi modeli getirecek hükümet kararları için açık açık “12 Eylül darbesi olmasaydı 24 Ocak Kararları’nı uygulayamazdık” dediler.
Her iki darbeyi yapanlar da, dökülen kardeş kanından, Anayasanın bol gelmesinden, kurulamayan hükümetlerden, seçilmeyen cumhurbaşkanından söz ederek darbelerini meşrulaştırdılar.
12 Mart’ta da, 12 Eylül’de de darbe zemini, kan dökülerek hazırlandı. 11 Eylül 1980’de sokaklar kan gölüydü. Her gün kahve taramalar, ev baskınları, kurşunlamalarla insanlar öldürülüyordu. Toplum, akan kan dursun, can güvenliği sağlansın da ne olursa olsun kıvamına getirilmişti.
HER DARBEYLE DÜŞEN, BİR DAHA YÜKSELEMEYEN İŞÇİ ÜCRETLERİ
11 Eylül 1980’de akan kan, 12 Eylül 1980’de bıçakla kesilmiş gibi durdu. 11 Eylül’de akan kanı, 12 Eylül’de bıçakla keser gibi kesen otoritenin 11 Eylül’de akan kandaki payı sorgulanmadı. Siyasi partiler uzun yılları alan süreçte tekrar örgütlendiler, güçlendiler ama işçilerin elinden alınan örgütlenme hakkı alındığı haliyle kaldı. İşçinin geliri bile eski haline gelemedi.
1978’de işçinin yüz lira olan ücreti, 1983’e gelindiğinde 59.2 liraya düştü.
Darbe sonrasında sadece işçi, köylü ücretleri gerilemedi, genel olarak gelir dağılımı bozuldu, yoksulluk arttı.
1978 yılında nüfusun en yoksul yüzde 40’lık diliminin milli gelirden aldığı pay yüzde 10.1 iken, 1983’te bu oran yüzde 9.5’e geriledi. Aynı dönemde en zengin yüzde 20’lik kesimin milli gelirden aldığı pay yüzde 54.7’den, yüzde 56’ya yükseldi.*
Gelir dağılımında yaşanan fark artarak, bugün bir uçurum olarak karşımızda çıktı: 2013 yılında nüfusun en zengin yüzde 20’si gelirin yüzde 46.6’sını alırken, en fakir yüzde 20 toplam gelirin sadece yüzde 4.9’unu aldı.
2013 yılı itibarıyla en zengin ve en fakir yüzde 20’lik dilimler arasındaki fark, yüzde 40.5 oldu. Yani, en zengin yüzde 20’lik dilim içerisinde yer alan bireyler, en fakir yüzde 20’lik dilim içerisinde yer alanlara göre milli gelirden yüzde 40.5 daha fazla pay aldılar. Bu rakamlarla Türkiye OECD üyesi 34 ülke arasında, gelir dağılımı arasındaki farkın en yüksek olduğu 31. ülke konumuna geldi.**
2015 KAOSUYLA İŞÇİDEN DAHA NE ALINACAK?
7 Haziran 2015’te bu ülkede bir seçim yapıldı. Seçim sonuçları Cumhurbaşkanı tarafından istenilen siyasi sistemi kurmaya elverişli sonuçlar vermedi.
Anayasa Hukuku Profesörü, AK Parti Milletvekili Burhan Kuzu, “Ya istikrar ya kaos dedim. Millet kaosu seçti” dedi.
“Kaos” dediği ise partisinin tek başına iktidara gelememesiydi.
8 Haziran’da kan yeniden akmaya başladı.
Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu altını çizdi, “2014 yılının 10 Ağustosu’nda Cumhurbaşkanı yerine başkan seçmiş olsaydık Türkiye bugün bu kaosu yaşamayacaktı” dedi.
Cumhurbaşkanı, Dağlıca baskınından sonra canlı yayında noktayı koydu: “Eğer 400 milletvekilini alabilecek veya bir Anayasayı inşa edecek sayıyı bir siyasi parti yakalamış olsaydı, durum bugün çok daha farklı olurdu… Her şeyden önce Yeni Türkiye adımını atmak için böyle bir şey çok çok iyi olurdu” dedi.
Yine “Kaos var” diyorlar.
Yine kardeş kanı akıtılıyor.
Barış süreci, basın özgürlüğü, adil yargılanma vs. hak getire ama yaşadığımız yıllarda tanık olduğumuz ve değişmeyen gerçek yine karşımızda: İşçi hakları yine “Sırası mı şimdi?” listesinde… Konuşamıyoruz bile.
2015’te kanın tekrar akıtılmaya başlamasıyla birlikte, sendika seçme özgürlüğünü kullanmak isteyen metal işçilerini, direnişlerini ve sonrasında yüzlerce işçinin işten atılmasını konuşamaz olduk.
TÜİK’in 3 milyon olarak açıkladığı, DİSK’in 6 milyon dediği işsiz sayısını konuşamaz olduk.
Haftalık ortalama çalışma süresi 53 saate ulaştı. İş yasasının çalışma sürelerini sınırlandıran hükümleri, fiilen yürürlükten kaldırıldı. Konuşamıyoruz.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi rakamlarına göre bu yılın ilk sekiz ayında 1138 işçi iş cinayetlerinde öldü, konuşamıyoruz. 2012 yılının ağustos ayında iş kazası adı altında iş cinayetlerinde en az 71 işçi yaşamını yitirmişken, 2013 yılının ağustos ayında bu sayı en az 129 işçi, 2014 yılının ağustos ayında en az 160 işçi, 2015 yılının ağustos ayında ise bu rakam en az 158 oldu.*** Konuşamıyoruz.
Bu durum devletin konuya dair hiçbir gerçekçi politikasının olmadığını göstermesine karşın, artık gündeme dahi gelmez oldu.
Bizi can derdine düşürdükleri, bizi kurtarıcı bekler hale getirdikleri her zaman, özgürlüklerimizi, haklarımızı ellerimizden aldılar. Yoksullaştırsalar da yaşıyor olmamıza şükreder bir hale getirdiler.
* Mustafa Durmuş, “12 Eylül 1980 Darbesinin Ekonomi Politiği” http://sbfder.org/ayinKonugu008.asp in. T. 14.09.2015
** Fatih Yar, Türkiye’de Gelir Dağılımı ve Yoksulluk Global Politika ve Strateji Analiz 2, 2015
***http://www.guvenlicalisma.org/index.php?option=com_content&view=article&id=15416:ulkemizde
EVRENSEL GAZETESİ 16.9.2015