…Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölümünden 1998 yılında mezun olmuş, beş yıl özel sektörde mimar olarak çalışıp 2003 yılında X belediyesinde imar müdürlüğünde mimar olarak, “Geçici İşçi” statüsünde göreve başlamış.
Kendisi ile aynı işi yapan aynı eğitimi alan ve mimar-mühendislerden oluşan teknik personellerin “kapsam dışı işçiler” olarak tanımlandığını, günlük ücretlerinin daha yüksek olduğunu, bu işçilerin tamamına, Meclis kararı ile belirlenen tutarda, maaşları dışında, “ilave ücret” ödemesi yapıldığını fark etmiş.
Bu adaletsizliğin giderilmesi gerektiğini eşit işe eşit ücret kuralının uygulanmasını yetkililerden talep etmelerine karşın, aynı birimde mimar ve mühendis olarak çalışan ve aynı işi yapan geçici işçiler arasındaki ücret farkları yıllarca devam etmiş.
Üstelik yıllar geçip deneyimleri arttıkça “geçici işçi” statüsünde çalışmasına karşın sorumlulukları artmış. Yetki ve sorumlulukları artarken ücret farkları ve aradaki makas büyüyerek sürmüş. Bu durumu cezalandırma olarak nitelendirerek diyor ki;
“(…) Adeta üniversite mezunu teknik personellerden (mimar-mühendis) oluşan biz geçici işçilerin cezalandırılması sağlanmıştır. Yani yine eşit işe eşit ücret ilkesi ihlal edilmiş ve yeni gelen mimar mühendislerden daha tecrübeli olmamız ve iş yükümüzün daha fazla olmasına rağmen birimimizdeki memur statüsündeki mimar ve mühendis çalışma arkadaşlarımızdan daha düşük maaş alır hale getirilmişizdir.
(…) İmar İşleri Şube Müdürlüğünde çalıştığım 2003-2023 yılları arasındaki 20 yıllık süre boyunca uğradığım mağduriyetin giderilerek, çalışma hayatım boyunca, son güne kadar gayretli ve özverili bir şekilde çalıştığım işimde, “eşit işe eşit ücret” ilkesi doğrultusunda, hak ettiğim tüm ücretlerin tarafıma ödenmesini talep ediyorum.”
Bu durumun adaletsiz olduğu kesin de yasal mı? Bir uygulama hem yasal hem adaletsiz olur mu? Kamu kuruluşu adaletsiz bir uygulamayı yasal zemine oturtarak yıllarca sürdürebilir mi? Bu soruların tamamının yanıtı evettir. Evet bir kamu kuruluşu eşit işe eşit ücret ilkesine aykırı bir şekilde yasa yoluyla aynı işi yapan çalışanlar arasında farklı hukuki statüler yaratıp çalışanları kendi aralarında bölebilir, kamuda istihdamı parçalı hale getirerek ucuz kolay yönetilen ve siyasi etkilerle rahatça işe alıp çıkartabileceği bir istihdam biçimi yaratabilir, bunu yasal zemine taşıyarak hukuken meşrulaştırabilir. Bu süreç çok özet olarak Türkiye’de şöyle yaşanmıştır:
Kamuda istihdamın nasıl yapılacağını belirleyen 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, kamuda kimin hangi statüde istihdam edileceğine ilişkin açık hükümler getirmiştir. 657 sayılı Kanun’a göre “Kamu hizmetleri; memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler eliyle gördürülür.”
657 sayılı Kanun kamuda hangi işlerde memur istihdamı yapılacağını “Genel idare esaslarına göre yürütülen asli ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler” cümlesiyle belirlemiştir.
Kamuda ikinci istihdam biçimi sözleşmeli personeldir. Aslında sözleşmeli personel, kamuda gerçekleştirilecek özel uzmanlık gerektiren işlerde bu özel uzmanlıklardan, işin süresince yararlanmak amacıyla oluşturulmuş bir statüdür. Ne var ki 657 sayılı Kanun’un sözleşmeli personeli düzenleyen 4/B maddesi zaman içerisinde değişiklik geçirerek sözleşmeli personel adı altında istihdam genel ve kalıcı bir uygulamaya dönüşmüş, üç yıl bu statüde çalışanların memurluğa geçmesinin önü açılmıştır.
2007 yılında 5620 sayılı “Kamuda Geçici İş Pozisyonlarında Çalışanların Sürekli İşçi Kadrolarına veya Sözleşmeli Personel Statüsüne Geçirilmeleri, Geçici İşçi Çalıştırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” kabul edilmiştir. Bu kanun 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun işçi istihdamının koşullarını belirleyen 4/D maddesini değiştirmiştir. Değişiklikle birlikte kamuda iki işçi statüsü ortaya çıkmıştır. Birinci işçi statüsü sürekli işçi kadrolarında belirsiz süreli iş sözleşmeleriyle çalıştırılan sürekli işçilerden oluşmuştur. İkinci işçi statüsü ise bu madde içerisine alınan geçici işçilerdir. Geçici işçiler maddede “mevsimlik veya kampanya işlerinde ya da orman yangınıyla mücadele hizmetlerinde ilgili mevzuata göre geçici iş pozisyonlarında altı aydan az olmak üzere belirli süreli iş sözleşmeleriyle çalıştırılan” işçiler olarak tanımlanmışlardır.
Geçici işçi adında işçi çalıştırmaya dönük özel hüküm içeren 657 sayılı Kanun’un 4/C maddesine bağlı çalışanlar ve yaşadıkları sorunlar çok uzun süre çalışma yaşamını meşgul ettikten sonra, 4/C maddesi 2017 yılında 696 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 5. maddesi açık ve kesin ifadelerle kamuda memur, sözleşmeli personel, geçici işçi ve işçi dışında personel çalıştırılmasını yasaklamıştır. Kanunda yer alan bu açık yasağa karşın kamuda asıl işveren alt işveren ilişkisi kanuna aykırı veya muvazaalı bir biçimde kurularak taşeron işçi adı altında binlerce işçi yasa dışı çalıştırılmaya devam etmiştir. Asıl işveren alt işveren ilişkisini sıkı koşullara bağlayan 4857 sayılı İş Kanunu yürürlüğe girince, bu kez başta belediyeler olmak üzere kamu kuruluşları kuruluş kanunlarında değişiklik yaparak asıl işveren alt işveren ilişkisini hizmet satın alma görüntüsü altında sürdürme konusunda büyük bir beceri göstermişlerdir.
Diğer yandan 5620 sayılı Kanun geçici 1. maddesinin 3. fıkrasında “vizesi yapılmış geçici iş pozisyonlarında toplam 6 ay veya daha fazla süreyle çalışmış olan geçici” işçilerin “Bağlı bulunduğu sosyal güvenlik kurumundan yaşlılık veya emeklilik aylığı bağlanmasına hak kazanacakları tarihte iş sözleşmeleri tüm yasal hakları ödenmek suretiyle sona erdirilir” hükmünü getirmiştir.
Özellikle EYT’ye ilişkin yasal düzenleme yapılınca kamu kuruluşlarında vizeye tabi geçici işçi statüsünde yıllardır çalışan işçilerin iş sözleşmeleri bu hüküm nedeniyle sona erdirilmiştir. Bu sona erdirmenin seçim arifesinde yapılması bir işe yaramış, 30 Mart 2023 tarihinde bu yazı yazıldığında henüz Resmi Gazete’de yayınlanmamış olan 7447 sayılı Kanun Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilmiştir. 7447 sayılı Kanun geçici işçi statüsünde çalışanların emekli olmayı hak etmeleri halinde iş sözleşmelerinin sona erdirilmesi zorunluluğu getiren 5620 sayılı Kanun’un geçici 1. maddesinin 3. fıkrasını yürürlükten kaldırmıştır. Böylece geçici işçi statüsünde çalışanların emekli olduklarında iş sözleşmelerinin sona erdirilmesi zorunluğu ortadan kalkmıştır.
Ayrıca, 7447 sayılı Kanun “vize edilen geçici iş pozisyonlarında çalışanların çalışma süreleri, aynı vize dönemi içinde 11 ay 29 güne kadar uzatılabilir” hükmünü getirerek geçici işçi için bir yıldan bir gün az çalışmayı yeterli bulmuştur. 7447 sayılı Kanun bir adım daha atmış, 5620 sayılı Kanun’a eklediği ek 3. madde ile kamu kuruluşlarında “Çalıştırılan geçici işçiler; çalıştırıldıkları işyerlerinde geçirdiği hizmet süresi esas alınarak, bu işyerlerinde boş olan sürekli işçi kadrolarına geçirilir” hükmünü getirerek bu işçilerin kadroya alınmalarının da önünü açmıştır.
Demek ki adaletsiz istihdam biçimi kamuda da yasa yoluyla yaratılabiliyormuş. Demek ki bu adaletsizlik istenildiğinde kolayca yasa yoluyla giderilebiliyormuş. Demek ki kamuda adaletsizliklere yol açan parçalı istihdamın ortadan kaldırılması için kaybetme riski büyük çekişmeli seçimler yaşamak gerekiyormuş(!) Bakın manzaraya çekişmeli bir seçim dönemine girdik, EYT’lilerin sorunları, kadroya geçirilen taşeron işçilerinin emekliliği hak ettiklerinde işlerinin sona ermesini zorunlu kılan çarpık düzenle kalktı, BAĞ-KUR emekliliği için beş yıl erken emekli olmayı sağlayacak şekilde prim ödeme gün sayısının düşürülmesi gündemde. Asgari ücretin arttırılmasına kimse soğuk yaklaşmıyor. İşçilerin, dar gelirlilerin sorunları siyasilerin dilinden düşmüyor. İster somut adım atılsın ister seçimlerden sonrası gösterilerek havuç politikası izlensin önemli değil. İşçi, emekli, dar gelirli yoğun bir şekilde siyasilerin gündeminde. Seçim yatırımı olarak yapılan düzenlemelerin kalıcı çözümler getirmediği, genellikle pansuman niteliğinde olduğu bilinse de yine de insan bu ülkede her gün seçim olsa diye dilek dilemeden edemiyor.
05 Nisan 2023, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi