Zor bir sınavdan geçiyoruz. Depremle birlikte her meslek grubu bu sınavdan geçiyor, geçecek. Nitekim sosyal medyada deprem bölgesinde depremzededen vekalet almak için kart dağıtan avukatlar haberleri çıkmaya başladı. Örneğin, deprem bölgesi dışında bir il barosuna kayıtlı bir avukat, deprem bölgesinde çadır çadır gezip kart dağıtmakta, vekaletname toplamakta ve bölgeye kendi çalışanını gönderip bu işleri organize etmekteymiş. Durumu fark eden Hatay Barosundan bir avukat vekalet toplayan avukatın çalışanını uyarıp konuyu Hatay Barosuna ve Türkiye Barolar Birliğine yansıtınca ailesiyle tehdit edilmiş.
Bu konuda çok sayıda benzer haber de var. Bu haberlerin altına yazılan yorumlar ise daha da vahim. Örneğin bir yorumda “X ilinde yıllardır avukatlar bu şekilde dava dosyası topluyor. Bir trafik kazası sonucu ölen kişinin cenazesine hoca gönderen avukat bile gördü bu gözler” denilmiş.
Sosyal medyada çıkan haberlerin ne kadar doğru olduğunu tartışmayacağım. Dilerim doğru değildir. Ancak bazı haberler vardır ki sadece konuşulması, dedikodusunun yapılması, o konuda laf çıkması gerçek olmasından beter sonuçlara yol açar. Bu nedenle de “Şüyuu vukuundan beter” denir.
Evet, durum vahim ve acil. Depremin yarattığı onlarca hukuki sorun var. En basitinden veraset ilamı almak, hak sahipliği statüsünü kazanmak, gaiplik kararı almak, yitirilen canların sorumluları için açılan davalara müdahil olmak, maddi manevi tazminat davaları açmak, işinden olanların kıdem tazminatı, ihbar tazminatı haklarına ulaşmaları, yapılacak kamulaştırmalar nedeniyle doğacak uyuşmazlıklar, vergi hukukundan doğan sorunlar vb. onlarca hukuki sorun çözüm isteyecek.
Bu hukuki sorunların çözümünde avukatlara büyük iş düştüğü de bir gerçektir. Bir süre ve bazı acil konulara ilişkin hukuki süreçlerin gönüllü avukatlık hizmeti organize edilerek çözüme kavuşturulması, baroların bu çalışmaları organize etmesi önemli bir çabadır. Ancak 1999 depreminde yaşadık ve gördük ki asla yeterli değildir. Bir dizi dava türü bugünden yarına çözülmeyecek, belki yıllar süren bir hukuki mücadeleyi zorunlu kılacaktır. Bu nedenle sadece gönüllülük üzerinden bu sorunları çözmek olanaklı değildir. Uzun süreli bir mücadeleyi gerektirecek, yoğun emek verilmesi gereken davalar süreci deprem mağdurlarını ve avukatları beklemektedir.
Bu süreç iyi yönetilmez, işin yürütümü piyasaya bırakılırsa, hem deprem mağdurları bir kez daha mağdur olacak, hem avukatlık mesleği büyük yaralar alacaktır. 1999 depremi sonrası deprem bölgesinde yayın yapan yerel basında “Cuma namazlarında camilerde avukatlar nedeniyle cemaat yer bulamıyor, cami cemaatine kart dağıtıyorlar” diye çıkan haberleri, elinde olanlarca avukatın kartını göstererek avukatlarla alay eden esnafı, keşif sırasında avukatları kınayan hakimleri unutmadık.
Bir kez daha bu duruma düşmemek için Türkiye Barolar Birliği başta olmak üzere tüm baroların deprem sonrası ortaya çıkan hukuki sorunları kamusal bir hizmet olarak giderecek, bir faaliyeti geciktirmeksizin örgütlemeleri gerekmektedir. Bunun için:
– Deprem bölgesinde yer alan il baroları bünyesinde, vatandaşın başvuracağı konulara göre ayrılmış hukuki başvuru büroları oluşturulmalıdır. Örneğin, gaiplik kararı için hukuki yardım bürosu gibi.
– Deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru bürolarında, deprem bölgesinde yaşayan avukatlarla sözleşme yapılmalı, bu avukatlara vermiş oldukları hizmet karşılığı ödenecek ücretler, mahkeme vekalet ücretleri dahil açık net bir şekilde belirlenmelidir.
– Deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru bürolarında çalışan avukatların ücretleri Türkiye Barolar Birliği ve Adalet Bakanlığı tarafından karşılanmalıdır.
– Depremle dayanışma içerisinde olan diğer il baroları nakdi yardımlarını deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru bürolarının finansmanı için açılacak hesaplara yapması sağlanmalıdır.
– Deprem sonrası ortaya çıkacak hukuki uyuşmazlıkları çözmek için oluşturulan bürolarda genç avukatlara iş vermek için pozitif ayrımcılık yapılmalı; bu avukatlar meslek içi eğitime, görev yaptıkları yerlerde tabi tutulmalı, önleri açılmalıdır.
– Deprem dışı bölgelerde yer alan ve bir alanda uzmanlaşmış hukukçular, vermiş oldukları eğitim, üretmiş oldukları dilekçelerle teknik hukuki yardımı deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru büroları üzerinden sağlamalıdır.
– Vatandaşın avukat seçme hakkını ortadan kaldırmamak için deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru büroları dışında bir başka avukatla kendisi sözleşme yaparak çalışmak isteyenlerin açacakları davalarda, anlaştıkları vekalet ücretini barolara yatırma zorunluluğu getirilmelidir.
– Deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru büroları dışında bir başka avukata vekalet vererek dava açmak isteyenler baroya yatırdıkları avukatlık ücretinin makbuzunu anlaştıkları avukata teslim ederek vekalet ilişkisi kurmalıdır.
– Barolar kendilerine sunulan makbuzdaki vekalet ücretinden vergi, baro aidatı vb. yasal kesintileri yaparak avukata ödemeli, ücretsiz hizmet veren bürolar için bu ücretlerden katkı payı almalıdır.
– Deprem bölgelerinde kurulacak hukuki başvuru büroları dışındaki avukatlarla açılan davalarda vekaletnamenin ekinde baroya yatırılan ücret makbuzu ve avukatlık sözleşmesinin sunulması zorunlu hale getirilmeli, bu belgelerin yokluğu dava şartı eksikliği olarak kabul edilmelidir.
Evet, avukatlığın nasıl yapılacağını düzenleyen ve halen yürürlükte olan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu vardır. Evet, bu kanunun 1. maddesinde avukatlığı “Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir” sözleriyle tanımlamıştır. Evet, Avukatlık Kanunu’nda avukatın davayı bürosunda kabul etme zorunluluğu, reklam yasağı, mesleğin avukatlığın kutsallığına yaraşır şekilde yapılmasını zorunlu kılan 34. maddesi vardır. Evet, avukatlık mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini belirleyen Türkiye Barolar Birliği meslek kuralları, hatta mesleğin nasıl yapılacağı konusunda bağlayıcı olduğu hukuken tartışılmayan uluslararası meslek ilkeleri de vardır. Tüm bu ilke ve kurallar avukatlığın depremi fırsata dönüştürerek yapılmasını yasaklamaktadır. Bu davranışları yapanlar için disiplin hükümlerini işletmek de olanaklıdır. Ancak bu saydıklarımızın hiçbiri yukarıda dile getirdiğimiz ve “Şüyuu vukuundan beter” diye tanımladığımız mesleğin saygınlığını yok eden uygulamaların ve sözlerin çıkmasına engel olamayacaktır.
Avukatlığı bir kamu hizmeti olarak en azından deprem bölgesinde sunmak, bu hizmeti verenlerin emeğini de değersizleştirmeden bir kamu hizmeti olarak örgütlemek zorunlu hale gelmiştir. Türkiye Barolar Birliği ve barolar deprem bölgesinde avukatlığı kamusal hizmet olarak sunmanın yollarını yaratmak zorundadır. Yukarıda sıraladığımız öneriler elbette tek yol değildir. Geliştirilebilir zenginleştirilebilir, öyle de yapılmalıdır. Ancak hedef, avukatlığın fırsatçılıkla ilişkilendirilmesine zemin yaratmayacak kamusal bir faaliyet olarak örgütlemek olmalıdır.
08 Mart 2023, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi