Kıdem tazminatı çalışanlar açısından önemli bir haktır. İlk olarak 1936 yılında yürürlüğe giren 3008 sayılı İş Yasası’nda düzenlenmiştir. O günden bugüne önemli değişikler geçirmiş olsa da çalışanlar açısından yaklaşık 80 yıllık geçmişi olan bir haktır.
Hükümet, herkes kıdem tazminatı alamıyor gerekçesiyle kısıtlanmış bir kıdem tazminatı fonu önermektedir; böyle bir fonla herkesin bu haktan yararlanabileceğine inanıyor mu gerçekten?
Bugün getirilmek istenen kıdem tazminatı fonu, kıdem tazminatının karşılığının önceden çalışarak işverene ödenmiş olduğu gerçeğini yok saymaktadır. Fonu savunanlar kıdem tazminatını, sanki işverenler tarafından karşılıksız ödenen bir lütufmuş gibi göstermektedir. Lütufmuş gibi sunulduğu için de işverenlere getirdiği yükten yakınılmakta, bu yükün azaltılması hedef olarak belirlenmektedir.
Kıdem tazminatının mantığına, niteliğine ters olan işveren yükünü azaltma yaklaşımı gölgede bırakılarak, çalışan için güvencesi olmayan kıdem tazminatının fonla sınırlandırılması meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.
Kamu ve özel sektörde kıdem tazminatı alma olasılığı bulunan çalışan sayısı yaklaşık 14 milyon 496 bin kişidir.
Yürürlükteki yasa zaten kıdem tazminatını, bir yılı doldurmuş olma ve iş ilişkisinin ancak kanunda belirtilen fesih hallerinden birisinin gerçekleşmesi koşullarıyla sınırlandırmıştır.
Yasa, kıdem tazminatı hakkı doğuran fesih hallerini sıralamıştır. Bu sıralamaya göre kıdem tazminatı için, iş ilişkisinin işveren tarafından haklı bir neden olmadan sona erdirilmiş olması, işçinin haklı bir nedenle iş ilişkisini sona erdirmesi, kadın işçinin evlendiği tarihten itibaren bir yıl içerisinde evlilik nedeniyle iş ilişkisini sona erdirmesi, işçinin yaşlılık aylığı almak veya yaşlılık aylığı almayı yaşın dışındaki koşullar açısından hak etmiş olması, işyeri dışında işlenen bir suç nedeniyle işçinin tutuklanması durumlarından birisinin gerçekleşmesi gerekir.
Fesih nedeni kıdem tazminatı hak etmenin koşulu olarak belirlenince işverenler öncelikle iş ilişkisinin sona ermesini kıdem tazminatını hak etmeyecek durumlardan birisine dayalı olarak göstermekte, işçiler dava açmak zorunda kalmaktadır.
Kıdem tazminatının fona devredilmesi halinde ise bu sınırlama daha da genişleyecek, Kıdem tazminatı sadece ölüm, emeklilik ve 10 yıl fona prim ödenmesi hallerinde talep edilebilen istisnai bir ödeme haline gelecektir. Sigortanın ödenmemesi, 1 yılda kıdem tazminatı hakkı doğacağı için yılı dolmadan eleman değiştirilmesi, çift bordro gibi uygulamaların neredeyse normal sayıldığı ve bunun yaptırımının olmadığı ülkemizde işverenlerin fona düzenli prim ödeyecekleri oldukça şüphelidir. Düzenli olarak işverenlerin fona prim ödediklerini kabul etsek bile, bu kez de halen her yıl için otuz günlük brüt ücret tutarında ödenen kıdem tazminatı, her yıl için 10-15 günlük brüt ücret düzeyine düşecektir.
Devlet Personel Başkanlığına göre Eylül 2014 itibarıyla kamuda işçi olarak çalışan ve kıdem tazminatları güvencede olan işçi sayısı sadece 302 bin 678 kişidir.
Kamu işçisini bir kenara bırakırsak 14 milyon 193 bin özel sektör çalışanı potansiyel kıdem tazminatı alacaklısıdır. Ne var ki kıdem tazminatı alacaklılarının tamamının kıdem tazminatı hakkından yararlandığını söylemek olanaklı değildir.
Ocak 2015 TÜİK verilerine göre özel sektörde 3 milyon 461 bin kayıt dışı çalışan vardır. Ve bunların kıdem tazminatı alabilmeleri çok zordur. Çünkü bugün Türkiye’de devletin resmi bülteninde yer alan bu 3 milyon 461 bin kişi kıdem tazminatı alacaklısı olmak için öncelikle çalıştıklarını kanıtlamak zorunda kalmış durumdadır.
Kayıt dışılığın yok edilmesi kıdem tazminatına güvence getirmek için zorunludur.
Kıdem tazminatının fesih şekli ne olursa olsun çalışanlara iş ilişkisi sona erdiğinde ödenen bir hak olarak düzenlenmesi gerekir ki gerçekten kıdem tazminatına güvence getirmek isteyenlerin atması gereken ilk adım bu olmalıdır.
Kıdem tazminatının güvencesi açısından bir diğer sorun, çalışanın kıdem tazminatını tahsil edememesi durumunda kalmasıdır. Üstelik bunlar istisna durumlar da değildir. İşveren şirketin içini boşaltmıştır, mal varlığı yoktur. Şirketi kapatmış, yakınlarının isimleri üzerinden yenisini açmıştır. Çalışanlar gerçek çalıştıkları işverenin değil, adını dahi duymadıkları bir başka şirketin kayıtlarda işveren olarak gösterilmesi, bu şirketin malının olmaması vb.
Dolayısıyla kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarının güvenceye gereksinimi olduğu bir gerçektir. Getirilen fon önerisiyle kıdem tazminatı almayı zorlaştırmanın güvence olmadığı ise açıktır. Amaç kıdem tazminatına güvence getirmek ise kıdem tazminatı, feshin şekli ne olursa olsun her durumda ödenen bir hak olarak düzenlenmeli ve özel sektörün dış borçlarında uygulandığı gibi hazine garantisi altına alınmalıdır.
EVRENSEL GAZETESİ 14 Şubat 2015