Menu

Duyulup duyulmadığına bakmadan bağırmak gerek: “Hava kurşun gibi ağır”

12 August 2020 - Adaletin İş Yüzü, Güncel

Durum çok ciddi. Aklı başında, salgını takip eden herkes uyarıyor. Örneğin Prof. Dr. Bengi Başer hesabından diyor ki:

“Değerli takipçilerim, Covid-19 çok sinsi bir düşman; yaşayabilmesi, sizi ömür boyu sürebilecek hastalıklara mahkum etmesi için bir anlık hatanıza, biraz gevşemenize, “bana bir şey olmaz, sevdiklerimden bana geçmez” demenize ihtiyacı var… O’na bu fırsatı vermeyin, lütfen korunun.!”

Durum çok ciddi, bu bir küresel salgın (pandemi). Küresel bir salgın durumunda bizleri yönetenlerin neler yapması gerektiğine ilişkin elimizde 1930 yılında ayrıntılı olarak hazırlanmış, bugünleri de öngören Umumi Hıfzıssıhha Kanunu var.

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun “Memleket dahilinde sari ve salgın hastalıklarla mücadele” başlıklı ikinci bölümü (57-96. maddeler), kimin ne yapması gerektiğini tek tek belirlemiştir. Kanun oldukça uzun ve ayrıntılı, dili eski ama bu, kanunu anlamamıza engel değildir.

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu, önlem almaya karantinadan başlamış. Karantinanın dışında alınması gereken önlemler, serum ve aşı uygulaması, fenni temizlik, hastalığa neden olan haşarat veya hayvanların yok edilmesi, seyahat edenlerin muayene edilmesi ve eşyalarının temizlenmesi, umumi mahallerin boşaltılması ve girişin engellenmesi olarak sıralanmış.

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na göre bulaşıcı ve salgın hastalıklarla topyekûn mücadele gerekiyor. Örneğin kanuna göre eğer komşu evinde bulaşıcı hastalık çıkmış ise sizin de evinizde bu hastalığın çıkmaması için sağlıkçıların öngördüğü önlemleri almanız zorunludur. Kanuna göre, bu zorunluluğa uyulmaması halinde gerekli işlemler belediye veya hükümetçe yapılıp masrafı sizden alınacaktır.

Kısaca Umumi Hıfzıssıhha Kanunu bulaşıcı hastalıklarla mücadelede, bu mücadeleyi yürütecek kamu kuruluşlarından komşuya kadar herkesin görevini belirlemiş, tam bir seferberlik hali tanımlamıştır.

Bulaşıcı hastalıklara karşı mücadele eden kurum ve kuruluşlar da bu mücadeleyi kanuna göre yapmak zorundadırlar. Yani, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na göre kurulmuş olan, Umumi Hıfzıssıhha İl Kurulu aldığı kararları kanuna dayandırmak, kanunun açıkça yasaklamış olduğu bir işleme izin vermemek zorundadır.

Ne yazık ki salgının giderek ağırlaştığı bu günlerde tam aksi örnekler sırf üretim sürsün mantığı ile ve Umumi Hıfzıssıhha İl Kurulu kararıyla meşrulaştırılarak uygulamaya sokulmuştur. En çarpıcı örneği ise Çanakkale’de Dardanel şirketinin işçiler arasında COVID-19 virüsü görülmesi üzerine işçileri 14 gün fabrikaya hapseden yasadışı uygulamasında görülmüştür.

Konu basına yansıyınca Dardanel yetkilileri, Sözcü Gazetesi yazarı Çiğdem Toker’e açıklama göndermiş. Açıklamaya göre Dardanel fabrikasındaki uygulama, Umumi Hıfzıssıhha İl Kurulu kararına dayandırılmış. Nitekim şirketin dayandığı Umumi Hıfzıssıhha İl Kurulu kararı sosyal medyaya da yansıdı. Yani böyle bir karara Umumi Hıfzıssıhha İl Kurulu’nun imza attığı doğru. Bu durumda açık ve net bir şekilde Umumi Hıfzıssıhha İl Kurulu kararında imzası bulunan görevliler yasaya aykırı işlem yapmışlar, yasa dışı bir uygulamanın dayanağını oluşturacak bir karar vermişlerdir. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 57-96 maddelerine açıkça aykırı bu karar uygulamayı hukukileştiremez. İmza atanlar bu hukuksuzluktan sorumludur.

Şirketin açıklamasında ikinci dayanak olarak ise uygulamanın gönüllülük temelinde yapılmış olması gösterilmiş. Çalışmaya sadece gönüllü çalışanların katılmış olması yasa dışı uygulamayı yasal hale getirmez. Yasa 74. maddesinde açıkça salgın koşullarında “işçilerin fabrikalarda bulundurulmaları yasaktır” demiştir. Bu açık yasak, rızayla ortadan kaldırılamaz. Benim, gözümü çıkarmama rıza vermem hukuken ne kadar geçerliyse bu durumda işçilerin rızası da o kadar geçerlidir.

Evet durum ciddi. İnsanlarımız bu ciddi salgını ciddiye almıyorlar. En azından üç temel önlem, maske, mesafe ve temizlik kuralına uyma konusunda duyarsız davranıyorlar. Virüs hızla yayılıyor. Bu konuda hocalarımızın belirttiği şekilde ciddi bir farkındalık yaratılması, hem korunmak hem sağlık emekçilerinin emeklerini boşa çıkarmamak için zorunludur.

Evet durum ciddi, bulaşıcı hastalığı engellemek için kanunla kurulmuş bir kamu kurumu, kendisini meşrulaştıran kanuna açıkça aykırı bir karar alarak kanunun açıkça yasakladığı bir uygulamaya sırf salgın nedeniyle artan üretim gereksinimi karşılansın diye izin veriyorsa durum ciddi olmanın ötesinde vahim demektir.

Zaman kaybetmeden sendikalar, siyasi partiler, dernekler, kısaca insanlara ulaşma olanağı olan herkes seferber olmalı, dünya çapında yayılmış salgın hakkında farkındalık yaratacak eğitim çalışmalarına odaklanılmalıdır. Hocalarımız, temizlik, maske ve mesafe kuralına uymak konusunda ciddi bir bilinç eksikliği olduğuna işaret ediyor. En azından bu üç temel kurala titizlikle uyarak korunmayı, korunarak yaşamayı bir yaşam biçimi haline getirecek bilinci kazanmamız için sendikalar, siyasi partiler üyelerine seçmenlerine yönelik eğitim çalışmaları örgütlemeli diye nerdeyse feryat ediyorlar. Bu feryadın hükümet ve devlet kurumları nezdinde duyulup duyulmadığına bakmaksızın, hayatımıza saygı için, çocuklarımızın geleceği, büyüklerimizin hayatlarını huzur içinde tamamlayabilmeleri için bizim de sesimizin duyulup duyulmadığına bakmaksızın bağırmamız gerekiyor: Hava kurşun gibi ağır!

Sosyal Medya'da Paylaş!
Share on FacebookShare on Google+Tweet about this on TwitterEmail this to someone

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *

You may use these HTML tags and attributes: <a href="" title=""> <abbr title=""> <acronym title=""> <b> <blockquote cite=""> <cite> <code> <del datetime=""> <em> <i> <q cite=""> <s> <strike> <strong>