Çok iyi bir mühendisti. Mesleğinin tüm inceliklerini kavramış, iş disiplinini doruğa çıkarmış, refleksleri gelişmiş, çok kısa sürede sorunları analiz edip müdahale eden biriydi. Sorumlulukları karşısında risk almaktan korkmayan, hatalarına suçu başkalarına atmadan sahip çıkacak kadar cesur bir çalışandı. Duyarlıydı. Şekeri elinden alınmış bir çocukla ağlayabilir, haksızlığa uğramış herhangi biri için isyan bayrağını çekebilirdi.
Binlerce yıldır bu topraklarda üretilen her şeye kulağını yüreğini açmıştı, ondan Silsüpüroğulları’na bağlı Cerit aşiretinin neredeyse dört yüz yıl süren var olma savaşlarını da Kalenderiliği de, Şeyh Bedrettin’i, Şeyh Hasan’ı da, Çepnileri de dinleyebilir, Dadaloğlu’nun, Kul Sadun’nun bu isyanlar için söylediği türküleri ondan öğrenebilirdiniz.
Yaşamın ayrımsız her alanında müdahildi. Kaldırımda yürümeyen yayaya da, ışık ihlali yapan sürücüye de, elindeki çöpü yere atana da müdahale eder, gördüğü-duyduğu her haksızlığa karşı çıkardı. Ellerine geçirdikleri makamları ceplerini doldurmak için kullanan, söylemlerinde haklıdan yana görünürken uygulamalarında kendi çıkarlarını kollayan siyasiler solcusundan sağcısına onu çileden çıkarırdı. Kadrolaşmayı, siyasi yandaşlarını kilit noktalara getirmeyi kim yaparsa yapsın siyasi rant sağlayanların bu rantı dağıtarak kendilerini güvence altına alma çabaları olarak nitelendirirdi.
Sık sık sistemin suç ortakları yaratarak kendini yasalaştırdığını, temiz toplum isteyenler dahil hemen herkesin çok küçük hesaplarla da olsa bu suç ortaklığına katıldığını ileri sürerdi. Ona göre alışveriş yaparken fiş almamak, kuyrukta beklerken tanıdıkları sayesinde kuyruğun önüne geçmek, sürekli hırsızlıkla suçladıkları siyasileri görünce önünü ilikleyip hazır ola geçmek de bu suç ortaklığının parçasıydı. Gücün gerekli olduğunu, ancak denetimsiz, sahibinin insafına terk edilmiş gücün zorbalık olduğunu, bizde ise gücü denetlemek diye bir sorunu hiç kimsenin görmek istemediğini, aksine herkesin kendi çapında güç olmaya çalıştığına inanırdı. Ona göre yolculara kötü davranan, istediği yerde durup kalkan minibüs şoförüne ses çıkarmadan, siyasi elitin yaptıklarını denetleyebilmek olanaklı değildi. Bu nedenle de “demokrasi günlük yaşamın ayrıntılarında gizlidir” derdi. Günlük yaşamda demokrat davranabilme bilincini geliştirememiş, her gün hak ekseninde kendini örgütlemeyi bir yaşam biçimine dönüştürememiş toplumlarda demokrasinin yeşeremeyeceğini, olsa olsa bozuk deforme olmuş bir demokrasi karikatürünün ortaya çıkacağını örnekler vererek şevkle anlatırdı.
Ona göre temel mesele insanın güvencede olup olmamasıydı. İnsanın kendisini güvencede hissedebilmesi için, bir mesleği olmalı, mesleğini yaptığı bir işi olmalı, çoluğuyla çocuğuyla kimseye muhtaç olmadan yaşayabileceği gelirini bu işten elde etmeliydi. Bunlar yoksa güvence de yoktu. Günümüz dünyasında özellikle küreselleşmeyle birlikte güvence gereksinimi için olması gerekenlerin tamamı yok ediliyordu.
Güvencesizliğin insan karakterinde yarattığı aşınmayı “Richard Sennett”in “Karakter Aşınması, Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri” adlı kitabından alıntılar yaparak açıklıyordu. “Richard Sennett bu kitabında güvence kurumları ellerinden alınan insanların asıl sorun yerine ayrıntılarda nasıl boğulduklarını anlatıyor” diyordu. Devam ediyordu: Güvencesiz insanlar neden güvencesiz olduklarını dahi sorgulamaya korkuyorlar. Bu insanlar yaşamlarının odağında olan ve baş edemeyeceklerini düşündükleri sorunlarla yüzleşmemek için ayrıntı düzeyindeki olayları yaşamlarının merkezine alır, bu ayrıntıyı büyük bir sorun haline getirir, sonrada kendi büyüttükleri bu sorunu çözünce tüm yaşamlarının değişeceğine kendilerini inandırır ve bu ayrıntı için inanılmaz bir mücadele verirler. Bu tavır aslında, asıl problemden kaçmanın, gerçeklerle yüzleşmemenin, asıl problemden duyulan korkunun örtülü bir ifadesidir.
Son görüştüğümüzde işten ayrıldığını söyledi. Şaşırmamıştım. Yine de “Senin gibi kaliteli bir elemandan vazgeçebilmeleri için çok önemli bir nedenleri olmalı, yapamayacağın ne istediler” diye sordum.
“Benden baykuş olmamı istediler, ben de insan olarak yaşamaya kararlı olduğumu söyledim” dedi. Anlamadığımı fark edince detayları anlattı.
İşyerinde her zamanki gibi davranıp yolunda gitmeyen her şeye müdahale edip, hiç kimsenin “ali kıran baş kesen” olmasına izin vermeyince genel müdür makamına çağırıp sormuş.
“Baykuşlar neden uzun yaşarlar biliyor musun” demiş. Bizimki hayır bilmiyorum deyince genel müdür sorduğu soruyu kendisi yanıtlamış.
“Baykuşlar, kafalarını 360 derece döndürebildikleri için uzun yaşarlar. Biz sizden memnunuz ama birazcık kafanızı bir şeyleri görmeyecek şekilde döndürmeyi başarabilseniz” demiş.
Benim güzel dostum da kendisine uzun ömürler dileyerek işyerinden ayrılmış.
Üzülmemesi gerektiğini söyleyince de, “Asıl üzüldüğüm beni, neden böyle yapıyorsun diye eleştirip bana değmeyen yılan bin yaşasın diyenler ve bunların gücün karşısında hazır ola geçme zavallılığı” dedi.