Herkes bir iş ve meslek sahibi olmak ister. Mesleğine uygun bir işte çalışmak herkesin hakkıdır.
Mesleğine uygun bir işte ne pahasına olursa olsun çalışmakla, mesleğine uygun bir işte kendisi ve ailesiyle birlikte insan onuruna yakışır ücretle çalışmak arasında çok önemli fark vardır.
Bir iş olsun da ne olursa olsun demek zorunda kalan insan çaresini tüketmiş, asgari geçim koşulları için temel insan haklarından vazgeçmek zorunda kalmış insandır.
Bu nedenle her işi olan istihdam edilmiş sayılmaz. Yeteneklerine uygun işte yeterli gelire sahip çalışabiliyorsa istihdam edilmiştir. Aksi halde çalışıyordur ancak statüsü eksik istihdamdır.
Devletin anayasadan doğan görevi her ne pahasına olursa olsun istihdam değil, uygun işte istihdamı sağlamaktır.
İş hukukun temel amaçlarından birisi işçinin işini korumak, iş sözleşmesinin sürekliliğini sağlamaktır. Süresi belirsiz iş sözleşmesi iş hukukuna hakim sözleşme biçimidir.
Belirli süreli iş sözleşmeleri iş hukukunda istisnadır. Ancak işin süresinin belirli olması gibi objektif koşulların var olması halinde yapılabilir. Belirli süreli iş sözleşmesiyle çalışanlar iş güvencesi hükümlerinden yararlanmazlar. Belirli sürenin bitiminde iş sözleşmesi sona erdiğinde kıdem ve ihbar tazminatı alamazlar.
İstihdam edilmelerini kolaylaştırmak için 25 yaş altı ve 50 yaş üzeri çalışanlara belirli süreli iş sözleşmesi yapma olanağının getirilmesi istihdamın değil, eksik istihdamın teşvik edilmesi, bu grupta yer alanların iş güvencesi ve kıdem ihbar tazminatı hakkından yoksun bırakılmasıdır.
Hiç kimse ölene kadar çalışamaz. Yaşlanır, çalışmaz hale gelir. Bu nedenle yaşlılık sosyal güvenlik kapsamına alınmış bir sosyal risktir. Yaşlanıp çalışmaz hale geldiğinde ele güne muhtaç olmayacak bir gelire sahip olmak herkesin hakkıdır.
Yaşlandıklarında gelirden yoksun kalmamak için insanlar bizim sosyal güvenlik sistemimiz içerisinde çalışırken yaşlılık sigortası primi öderler. Yaşlılık riskinin getireceği olumsuzluklara karşı güvenceyi çalışırken satın alırlar.
İşçi işveren ilişkisi içerisinde işçiye ödenen her hakkın karşılığında işçi önceden çalışmak zorundadır. İşçiye hiçbir ödeme karşılıksız yapılmaz. Haftada 45 saat çalışmamış işçi hafta tatilini hak edemez. Bir yıl çalışmamış işçinin yıllık ücretli izin hakkı yoktur.
İşçi kıdem tazminatı almadan önce kıdem tazminatının karşılığını çalışarak işverene ödemiştir. İşçinin çalışmadığı süreler kıdem tazminatının hesabında dikkate alınmaz.
Sonuç olarak;
İşçiler emekli olmadan emekli aylıkları için peşin peşin 7200 gün çalışıp prim ödemişlerdir.
İşçiler kıdem tazminatı almadan en az bir yıl çalışmışlar, bu çalışma karşılığı her yıl için otuz günlük kıdem tazminatını hak etmişlerdir.
Tam da bu aşamada yasalar devreye girmiş, emekli işçinin karşılığında prim ödediği yaşlılık aylığının hesaplama yöntemini değiştirerek emekli aylıklarını düşürmüşlerdir. 5510 sayılı yasayla aylık bağlama oranlarının düşürülmesi, prime esas günlük kazancın hesabında güncelleme katsayısının düşürülmesi bunun tipik örneğidir.
Kıdem tazminatının hak ediş koşullarını değiştirmişler, işverenin haksız, işçinin haklı fesih hali ile kadın işçinin evlilik nedeniyle 1 yıl içinde feshi, askere giden işçinin askerlik nedeniyle feshi koşullarını getirerek işçinin olan kıdem tazminatını sınırlandırmışlardır.
Önce emekli aylıklarını düşürdüler, sonra bu emekli aylığı ile yaşlılar yoksullaştı, tamamlayıcı emeklilik sistemlerini devreye almak gerekir demek, aslında yaşlılık sigortasından aldığım primleri harcadım size vermem gerekeni veremiyorum demektir.
Kamu emeklilik sistemlerinin verebileceği aylığı düşürmek, özel emeklilik sitemlerini adres göstermek, çalışanları gelecekte yaşayabilecekleri yoksullukla tehdit ederek özel emeklilik sistemlerine mahkum etmektir.
Özel emeklilik sitemleri üzerinden yeterince para toplamayı başaramayınca, işçilerin kıdem tazminatlarını tamamlayıcı emeklilik sistemi adı altında eritmek, yoksulluk korkutmasıyla işçilerin önceden çalışarak hak ettikleri kıdem tazminatlarına el koymak, bir taşla iki kuş vurmak demektir.
Yoksulun döşeği ince yorganı kısa olurmuş. Yoksulluğu yok etmek yerine yoksulluğu yönetebilir kılmanın yolu, döşeği inceltip yorganı kısaltarak yoksulların nereye gitti benim döşeğimin yünü, kim kısalttı benim yorganımı demelerine engel olmaktır. Bu amaçlarına ulaştıklarında artık bir taşla vurulan kuş üçe çıkmış demektir.
Üç kuşu bir taşa vurdurtmak kader değildir. Kıdem tazminatına dokunma, yaşlılık aylığını yükselt, emekli aylıklarının düşmesine neden olan yasal değişikliği tersine çevir, işçi alacaklarına güvence getir, kıdem tazminatını da üç yasa maddesini değiştirerek güvence altına al demek her çalışanın en doğal en haklı istemidir.
1 Temmuz 2020, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi