1946 yılında Dernekler Kanunu’nda yer alan “sınıf esasına dayalı cemiyet kurma yasağı” kaldırılınca, işçiler hızla sendikalar kurmaya başlamışlardır. Devrin Çalışma Bakanı Sadi Irmak yasağın kalkmasından sonra işçilerin kurduğu sendika sayısının 100’e ulaştığından ve her birisinin sınıf çıkarlarını savunmayı istemelerinden yakınmıştır. Sadi Irmak’a göre, sınıf sendikacılığının ön plana çıkarılması hükümeti sendikalara “yeniden bir nizam vermeye mecbur” bırakmıştır.
Sendikalara nizam vermek için 1946 yılında sıkıyönetim ilan edilmiş, İstanbul İşçi Sendikaları Birliği ve İşçi Kulübü kapatılmış, sendikacılar tutuklanmıştır. Devrin hükümeti kendi kurduğu sendikalar aracılığıyla işçi sınıfının hükümetten bağımsız hareketini denetlemeye çalışmıştır.
Yasa yoluyla denetimin en etkili yollarından biri, devletin o günkü anlayışına uymayan sendikaları sistemin dışında tutmadır.
İşçi sınıfının bu sürece ilk itirazı 1946 sendikacılığıdır.
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) 1946 sendikacılığının devamıdır. “Makbul” sendikalara karşı sınıfın kendi örgütlerini yaratmasının zorlu ama zorlu olduğu kadar da onurlu bir örneğidir. İşçilerin kendi gücüne dayalı var olma mücadelelerinin ikinci önemli adımıdır.
Bu nedenle DİSK 1967 yılında kurulduğu günden bugüne sadece işçiler açısından değil, daha demokratik bir ülkede yaşamak isteyen herkes için nirengi noktası olmuş bir örgüttür.
DİSK, yalnızca işçilerin ekonomik haklarına sahip çıktığı için değil, hükümetin güdümünde olmayı kabul etmediği için, devletin gözünde “makbul sendika” olmaya itiraz ettiği için, işçinin başını dik tutmasını öğrettiği, hayatın devamını sağlayanın üreten eller olduğu gerçeğini ön plana çıkardığı için, işçiliğin utanılacak bir durum olmadığını gösterip işçinin emeğine ve kendisine saygısını geri veren bir sendikal anlayışı getirdiği için kabul görmüştür.
DİSK özellikle 1967-1980 döneminde sendikal harekete, ülkenin siyasi yapısına, ekonomisine damgasını vurmuş, üyeleri, temsilcileri, yöneticileri hedef alınmış, kurucu genel başkanını suikasta kurban vermiştir. Ve 12 Eylül faşizminin ilk hedefi ve darbe gerekçelerinden biri DİSK olmuştur.
Ülkenin işçisine kimlik ve kişilik kazandıran, demokrasi tarihine yeni sayfalar açılmasını sağlayan DİSK hiçbir siyasi iktidar döneminde istenmemiştir ancak işçi tabanında kabulü engellenemeyince devletin tüm olanaklarıyla susturulmaya çalışılmıştır.
Çok önemli bir ayrıntıdır; 12 Eylül askeri darbesinden sonra yapılan bir dizi yasa, darbe sonrası oluşturulan Danışma Meclisi’nde görüşülerek yasalaşmasına karşın, 2821 Sayılı Sendikalar, 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Yasaları Danışma Meclisi’nde görüşülmemiştir. Bu görüşmelerde DİSK doğrudan suçlanmış, DİSK ve DİSK’in temsil ettiği sendikacılık anlayışının yok edilmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla tasarılar 2 Mayıs 1983’te başında Kenan Evren’in bulunduğu Milli Güvenlik Kurulu (MGK) Başkanlığına sunulmuştur. MGK bu taslağın Anayasaya aykırılığının açık olması nedeniyle yasanın Anayasa Mahkemesine götürülmemesi için 5 Mayıs 1983 tarihinde kabul edilen ve geçici 15. maddenin 3. fıkrasıyla yasaya itiraz edilmesini yasaklayarak iki gün sonra da yürürlüğe sokmuştur.*
Bu engellemelere rağmen DİSK hayatta kalmayı başarmış ve işçi sınıfı için etkili güç olmaya devam etmiştir.
Böyle bir tarihin kitabını yazmak sadece bir tarih anlatısı değildir. Bin bir cefayla yaratılmış deneyimin, bilgi birikiminin geleceğe taşınmasıdır. Yokluklar içerisinde ağır baskılar altında işçi sınıfının mücadele örgütünü yaratan kuşağa vefa borcunun yerine getirilmesidir. DİSK Tarihi kitabının yazılması bir anlamda tarihsel bir zorunluluktu. Gereği, layıkıyla yerine getirilmiştir.
DİSK Tarihi kitabının yayımlanan birinci cildi Doç. Dr. Aziz Çelik’in editörlüğünde bir ekibin çalışmasıyla hazırlanmıştır. Kitabı hazırlayan ekip, arşivine 12 Eylül döneminde Sıkıyönetimce el konulmuş, devasa bir konfederasyonun tarihini rivayetlerden kurtarıp, belgelere dayalı olarak gelecek kuşaklara aktarmak için insan üstü bir gayretin içerisine girmişlerdir.
Bu araştırmanın önemli bir ayağı da Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı (TÜSTAV) olmuştur. 12 Eylül döneminde tahrip edilmiş, yıllarca nemli depolarda çürümeye terk edilmiş DİSK ve bağlı sendikalar arşivinin kalanı, DİSK ve TÜSTAV arasında imzalanan bir protokolle TÜSTAV tarafından temizlenerek tasnif edilmiş, DİSK’in kuruluşunun 40. yıl dönümünde araştırmacıların kullanımına açılmıştı.
DİSK Yönetim Kurulu kitabın sunuşunda “DİSK Tarihi kitabı kolektif bir çabanın, çalışmanın ve emeğin ürünü” demektedir. Evet DİSK Tarihi kitabı çok meşakkatli, dikkatli, çileli ve iğneyle kuyu kazılarak harcanmış bir emeğin ürünü.
Bu emeği koordine eden Doç. Dr. Aziz Çelik, sendika uzmanı kimliğinden sıyrılmasını bilmiş, bilim insanı kimliği ve titizliğiyle DİSK tarihine bilimsel bakışıyla, belgelere dayalı bilimsel bir yapıtın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Hafıza-ı beşer nisyanla maluldür anlayışının hâkim olduğu bir ülkede tarihe not düşmek, hiçbir belgenin kaybolmasına izin vermeden olaylara ışık tutmak güç ama zorunludur. Aziz Çelik ve birlikte çalıştığı ekip bu zor işin üstesinden gelmişlerdir.
Çalışmaya katkı sunanların akıllarına, ellerine sağlık. Hiçbirisinin emeği arasında ayrımcılık yapmak istemiyorum ama diğer dostları gücendirmeden ismen anmadan geçemeyeceklerim var. Can Şafak, Ergün İşeri, Zafer Aydın, Necdet Okcan, Teyfik Güneş, M. Hakan Koçak… Bir de geleceğimizden umutlanmamı sağlayan isimlere rastladım. Deniz Beyazbulut, Meliha Kaplan, Kocaeli ÇEKO’dan öğrencilerim. Zeynep Kandaz öğrencim değil ama öğrencilerimin arkadaşı. Her üçü de geleceğimiz. Emeklerinden gururlandım. İkinci cilt bu umudun boş olmayacağını bize gösterecek eminim.
Tebrikler Aziz Çelik, tebrikler göz nuru döken ekip, tebrikler DİSK.
* Mesut Gülmez, Sendikal Haklarda Uluslararası Hukuka ve Avrupa Birliğine Uyum Sorunu, Ankara, Belediye-İş Yayınları, AB’ye Sosyal Uyum Dizisi, 2005, s. 11
24 Haziran 2020, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi