İşverenler işçiler üzerindeki denetimlerini her zaman masum, herkesin kabul edebileceği bir gerekçeye dayandırarak meşrulaştırmışlardır. Çalışmanın kutsanması, iş üzerinden toplumla kurulan bağın tek sağlıklı bağ olarak kabul edilmesi, işsiz insanın değersizleştirilmesi, çalışma sürecindeki sömürüyü perdelemeye çalışan kabullere örnektir.
İş gücü üzerinde denetimi arttırma olanağı veren her durum sermaye açısından asla kaçırılmaması gereken bir fırsattır.
Bu kez koronavirüs salgınını fırsata çeviren işveren örgütü Türkiye Metal İşverenleri Sendikası (MESS) oldu. “Yarının teknolojisi” güzellemesiyle. MESS Safe adını verdikleri öneriyi ortaya attı. MESS’in geliştirdiğini duyurduğu bu sistemde işçilerin boynuna bir cihaz takılacak. Takılan bu cihaz işçinin hareketlerini izleyecek işçi bir başka işçiye ya da makineye yaklaşması gereken mesafeden daha fazla yaklaşırsa cihaz işçiyi ve işvereni uyaracak. Böylece işveren işçilerin tüm hareketlerini izleme olanağına kavuşacak.
VAKİT NAKİTTİR
Teknoloji yardımıyla işçilerin zamanlarının her saniyesini kontrol etme çabası yeni değildir. Yeni değildir çünkü; işçinin çalışma becerilerini sınırlı bir zaman diliminde ücret ödeyerek satın alan işveren her zaman işçinin iş gücünden olabildiğince fazla yararlanmaya çalışacaktır. İş gücünü 24 saat satın alamadığı için iş süresinde her saniye işveren açısından yaşamsal önemdedir. Kısaca işçinin zamanını kullanmak açısından işveren açısından vakit nakittir.
DEĞİŞMEYEN AMAÇ İŞ GÜCÜNDEN MAKSİMUM YARARLANMA
Sanayi devriminden günümüze her iş organizasyonun temel amacı birim zamanda en az işçiyle en fazla ürünü elde etmek olmuştur. Adı Fordist-Taylorist sistem de olsa, Post Fordist sistem de olsa amaç aynıdır. Üretim aşamasında zaman kayıplarını ortadan kaldırarak bir iş gününde olabildiğince çok üretim sağlamaktır. Bu amaca ulaşmanın bir yolu elbette teknolojiyi geliştirerek, makinelerin hızını arttırmaktır. Ne var ki makinelerin hızını ne kadar artırırsanız arttırın, eğer makineyi kullanan işçinin zamanını iyi kullanmasını sağlayacak bir sistem yaratamazsanız makinenin gelişmiş olması çok işe yaramayacaktır.
İşçinin zamanını sadece üretime harcaması, kafasını kaldırmadan sadece işiyle uğraşması için yapılması gereken açıktır: Olanaklı ise işçinin her saniyesi kontrol altında tutulmalıdır. Buna kısaca iş gücü üzerinde maksimum denetim de diyebiliriz. Fordist sistemin meşhur kayan bant sistemi de, Taylor’un işi olabildiğince basit parçalara ayırarak yaptırması da bu amaca hizmet etmiştir.
Kısaca anımsayalım; Ford, işçinin iş yaparken bir tezgahtan diğerine hareket etmesi nedeniyle uğradığı zaman kaybını ortadan kaldırmak için, kayan bant sistemini geliştirmiş, işçiler hareket etme zorunda kalmadan önüne bantla gelen işi yapmaya başlamıştır. Taylor, hareket halindeki bantta işin çabuklaştırılması için işi küçük parçalara bölmüş, iş birbirini takip eden aşamalarda basit hareketlerle bant üzerinde görülmeye başlanmıştır.
Charlie Chaplin’in harika taşlamasına konu olan filminde de gösterildiği gibi işçiler akşama kadar basit, tek bir hareketi yapmaya başlamışlardır. İşçiler bu sistemle bir somunu anahtarla sıkan, belirli bir noktaya çekiç vuran kısaca basit hareketleri sürekli tekrarlayan robotlara dönüştürülmüşlerdir.
İŞÇİYİ KONTROL ETME YÖNTEMLERİ SÜREKLİ GELİŞİYOR
Fordist-Taylorist sistem teknolojinin de yardımıyla günümüzde aşılmış, işçiyi kontrol edecek daha az maliyetli, daha insani görünümlü yeni organizasyonlar yaratılmıştır. Esneklik başlığı altında sunulan, kalite kontrol çemberleri, toplam kalite yöntemleri son moda kontrol sistemleridir.
İŞÇİLERİN SON TEKNOLOJİ ÜRÜNÜ VÜCUDA YERLEŞTİRİLEN ÇİP’LERLE KONTROL EDİLMESİ
Teknoloji ilerleyince yeni yöntemler de ortaya çıkartılmaya başlanmıştır. Bunlardan birisi de işçilerin çiple kontrol edilmesidir. Haber, Ajans Tuba’da yayımlanmıştır. Aynen aktarıyorum:
“ABD’de bir güvenlik şirketi, deneme amaçlı başlattığı uygulamayla çalışanlarının giriş çıkışlarını bedenlerine yerleştirdiği çiple izliyormuş.
İş ve işçi kontrolünü artırmak için geliştirilen stratejiler kimi zaman bilim kurgu filmlerini geride bırakıyor. Profesyonellik adına insan bedeninin bilgisayarlaşması belki de yakın gelecekte tüm çalışanların kaderi olacak. ABD’de faaliyet gösteren CityWatcher.com şirketinde iki kişinin bedenine iliştirilmiş çip yerleştirildi. Kumanda odasındaki ana bilgisayara bağlı bu çiplerle kişilerin giriş çıkışları uzaktan izlenebilecek.
CityWatcher.com şirketinde çalışanlara örnek olmak adına iliştirilmiş çipleri ilk takan da şirketin CEO’su oldu.
Çalışanların bedenlerine takılan çipler bir pirinç tanesi büyüklüğünde. Çipler, doktor kontrolünde deneğin kolunda üst derinin hemen altındaki ölü dokuya yerleştiriliyor. İliştirilmiş çipler, şirketlerde kullanılan giriş kartlarının işlevini görüyor. Denek kapıya yaklaştığında kolunu manyetik tarayıcıya yaklaştırarak okutuyor ve kapı açılıyor. Çip deneyimi ile ilgili konuşan çalışanlar, çip sayesinde her giriş çıkışta manyetik kartı çantadan çıkarıp kullanmak zahmetinden kurtuldukları için memnun olduklarını ifade etti. CityWatcher.com Şirketi yetkilileri çiplerin sadece giriş ve çıkışların kontrolünde kullanıldığını, bunun dışında özel yaşama ait bir istihbarat bildirmediğini vurguluyor.
Kurumsal güvenlik alanında faaliyet gösteren CityWatcher.com Şirketi yetkilileri, çiplerin ABD’de çeşitli kentlerde suçlarla mücadelede kullanılacağını açıkladı.
Daha önce de Meksika’da Devlet Başsavcılık binasında, çalışanlarının gizli odalara giriş çıkışlarının kontrolü için vücutlarına çip takılmıştı. Vücuda iliştirilmiş çip takılması fikri aslında internet çağına ait bir buluş değil; İkinci Dünya Savaşı sırasında da benzer uygulamalar ortaya atılmıştı. Halen evcil hayvanların izlenmesi, kurye, ticari araç veya mal takibinde benzer iliştirilmiş çip teknolojileri kullanılıyor.” (Ajans Tuba İİÇB 1581 20.02.2006)
Teknolojinin birilerinin yaşamını kolaylaştırdığı bir gerçektir. Teknoloji yaşamı kolaylaştırdığı gibi yaşamı üreten işçinin kontrolünü de doruğa çıkartmaktadır. Bu kontrol sadece işçinin zamanı maksimum kullanmasıyla da sınırlı değildir. Her yeni teknoloji sanıldığının aksine işçinin iş yoğunluğunun artırılmasını da beraberinde getirmektedir.
Bu süreçte değişmeyen yöntem ise işçileri cendere içerisine alan her yeni sistemin uygulamaya sokulurken allanıp pullanıp sunulmasıdır. Anımsayın esneklik için üretim sürecinin demokratikleştirilmesi, işçinin işine yabancılaşmasının ortadan kaldırılması, işçinin kendi zamanına sahip çıkması benzeri tezler ortaya atılmış, işçilerden bir kısmı, hatta bazı sendikalar bu tezleri savunmaya başlamışlardı.
İddialı davranıp şu kadarını söyleyeyim; iş gücü üzerinde denetimin ortadan kalktığı bir sistemin adı kapitalizm olmayacaktır. Eğer bir çalışan bir de çalıştıran varsa bilin ki bu ilişki varken getirilen her sistemde işçiler temel insan haklarına sahip çıkmadıkları sürece daha bir denetim altına gireceklerdir.
(*) Bu yazı 2006 yılında yazılmıştır. MESS önerisi doğrultusunda kısmen güncellenmiştir.
10 Haziran 2020, Adaletin İş Yüzü, Evrensel Gazetesi